dosya : it crowd

    bu diziye bayılıyorum... can hoca önermişti zamanında ve çok sevmiştim. bir çırpıda da izlemiştim. özellikle sisteme yönelik tavrı ve kara mizahtaki cesurluğu tartışılmaz. bugün çekilebilir mi? o bile bir muamma yani. benim için salt komedi anlayışıma uyan bir dizi oldu. bir ingiliz sitcomu aslında bu dizi... 

    it crowd’u izleyen herkesin kafasında en az bir sahne dönüp durur. kimisi roy’un “have you tried turning it off and on again?” repliğine takılır, kimisi moss’un en absürt anlarda bile ciddiyetini koruyan tavrına. ama benim için olay çok başka. benim aklımda en çok kalan, bu diziyi bir efsane yapan şey douglas reynholm’un kaotik varlığı ve richmond’un gotik hüznü.

    şimdi, bir dizi düşünelim. zaten komedi yapmak zor bir şeyken, hem absürt hem de zekice mizah içeren bir yapım ortaya çıkarmak daha da zor. ama ingiliz tayfa bunu başardı. ve bence it crowd, bu başarısını klasik sit-com kalıplarını yıkan karakterlerine borçlu. evet, roy ve moss harika, jen de olayları bağlayan mükemmel bir unsur. ama benim için diziyi benzersiz kılan şey douglas ve richmond. çünkü onların varlığı, ofis ortamının sıkıcılığını patlatan, tüm kuralları bozan ve komediyi yükselten en büyük etkenlerden biri.

    it crowd’un merkezinde roy ve moss var. bu ikili, dizinin omurgasını oluşturuyor. roy, sürekli işten kaytarmaya çalışan, hayattan büyük beklentileri olmayan, ama yer yer oldukça zeki espriler yapan biri. onun karakteri, özellikle ofis hayatından sıkılan herkes için inanılmaz derecede tanıdık geliyor. hepimizin içinde bir parça roy var; bir işin içinde boğulurken aslında hiçbir şey yapmak istemeyen tarafımızı temsil ediyor. özellikle ilk bölümlerden birisindeki yaptığı engelli taklidi harikaydı. olayları çok heyecanlı yaşayan bir adam ve bütün pasif sapkınlığına rağmen severim. 

    moss ise tam tersi. sosyal becerileri neredeyse sıfır, ama teknik bilgisi inanılmaz. tamamen kendi dünyasında yaşıyor, robotik tepkileriyle her durumda bir şekilde dikkat çekmeyi başarıyor. onun en güzel yanı, hiçbir zaman tam olarak değişmemesi. çünkü bazı karakterler gelişir, büyür, dönüşür… ama moss hep moss olarak kalıyor ve bu, onu mükemmel bir komedi unsuru haline getiriyor. konuşma tarzı zaten o kadar hoşuma gidiyor ki, tepkisel kurduğu cümleler ne söylerse söylesin güldürüyor insanı. 

    bu ikili, it crowd’un en büyük gücü. çünkü onları izlerken, hepimiz bir noktada kendi hayatımızdan bir şeyler buluyoruz. ofis ortamında kendimizi ne kadar ait hissetmediğimizi, bazen ne kadar gereksiz işlerle uğraştığımızı ve sosyal hayatın saçmalığını gösteren iki mükemmel karakter.

    jen, dizinin ana karakterlerinden biri olmasına rağmen, aslında bir yönüyle hepimizin iş hayatındaki pozisyonunu anlatıyor: olayın içinde ama tamamen konu dışı. şirketin it bölümünün başına getiriliyor ama teknolojiden zerre anlamıyor. ve bu durum, onu bir tür ara eleman gibi yapıyor. roy ve moss’un çılgın teknolojik dünyası ile normal insanların sıradan iş dünyası arasında sıkışıp kalıyor. jen’in en büyük gücü, her zaman kendine olan güveni. teknolojiden anlamasa da, konuşmalarıyla bir şekilde durumu kurtarıyor. bazen saf, bazen aşırı özgüvenli ama hep komik. ve en önemlisi, o olmasa roy ve moss tamamen işin içine kapanıp kalacaklar. jen, olayları ofisin dışına taşıyan, iletişimi sağlayan bir karakter. bir nevi kaosun içinde düzeni sağlayan kişi diyebiliriz. mesela bir bölümde sevgilisini sihirbaza benzettiklerinde kendinin de bu kaosun içine düşmesi, veya bir başka bölümde çatıda sigara sekanslarıyla yapılan sovyet göndermeleri harikaydı jen üzerinden. 

    douglas, iş dünyasının en tuhaf karakterlerinden biri. ciddiyetsiz, fazlasıyla kendine güvenen, absürt derecede zengin ve her şeyden önemlisi, tamamen öngörülemez bir adam. babasının ölümünden sonra reynholm industries’in başına geçiyor ama klasik bir zengin iş insanı gibi davranmıyor. çünkü douglas reynholm, bildiğimiz anlamda bir patron değil. o, bir tür modern zaman anarşisti. kuralları umursamıyor, ciddiyeti sevmiyor ve her an saçmalamaya hazır. her sahnesinde “bu adam gerçekten ne yapıyor?” diye düşündürüyor. bazen bir toplantıda gömleğini yırtıyor, bazen gereksiz bir savaş sanatı gösterisi yapıyor. ya da iş görüşmelerinde adaylara korkunç derecede alakasız ve absürt sorular soruyor. douglas’ın en büyük gücü, tamamen umursamaz oluşu. herkes onun yerinde olsaydı imajını korumaya çalışır, şirketin geleceği için düzgün kararlar almaya çabalardı. ama douglas? hayır. onun tek derdi eğlenmek ve her şeyi garip bir şova çevirmek. dizinin absürdlük seviyesini arşa çıkaran bir karakteri. mesela roy gibi pasif sapık değil, dümdüz sapık yani. olaylara verdiği tepkiler de harika yazılmış repliklerden çıkıyor. bu karakteri özel yapan şey, aslında günümüz dünyasında herkesin olmak isteyip de olamadığı biri olması. hiç ciddiye almadan, hiçbir şeyi dert etmeden, sadece canının istediğini yapan bir adam. ve bu durum, onu gerçek hayatta mümkün olmayan ama izlemesi inanılmaz keyifli bir karakter haline getiriyor.

    şimdi gelelim richmond’a. dizinin en gizemli ve en tatlı karakterlerinden biri. eski başarılı bir iş insanıyken, cradle of filth dinleyip gotik hayata geçiş yapınca bodruma hapsedilen bir adam. ama richmond’u asıl özel yapan şey, bu kadar dışlanmış olmasına rağmen hala içten içe iyi ve saf biri olması. o sahne var ya, roy ve moss’un onu ilk keşfettiği an. kapıyı açıyorlar ve karanlık bir odada, loş bir ışık altında, simsiyah giyinmiş richmond’la karşılaşıyorlar. “goth 101” gibi bir sahne. ama olay şu ki, dizide richmond sadece bir gotik klişesi değil. aslında, biraz olsun dikkat edersen, onun bu gotik tarzının bir tür kaçış olduğunu anlıyorsun. herkes gibi sıkıcı bir iş hayatına tutunmaya çalışırken, o sadece kendini bulmuş ve kendi dünyasını yaratmış. ve komik olan şu ki, en gotik, en depresif karakter olmasına rağmen, aynı zamanda en umutlu olanı da o. çünkü roy ve moss iş hayatından nefret ederken, richmond en azından kendini kabul etmiş biri. 

    douglas ve richmond’un ortak noktası, ikisinin de sistem dışı olması. ama biri tamamen umursamazken, diğeri hayattan biraz da olsa dışlanmış durumda. douglas, her şeyi umursamazlığıyla parçalarken, richmond içine kapanarak sistemi reddediyor. ama sonuçta ikisi de standart bir iş hayatının parçası olmayı reddeden iki harika karakter olarak dizide yer alıyor.

    ve sanırım benim onlara bu kadar bağlanmamın sebebi de bu. çünkü günümüz dünyasında hepimiz biraz roy, biraz moss olabiliriz. sıkıcı bir işimiz, tahammül etmek zorunda olduğumuz insanlar, devam ettirmemiz gereken bir düzen var. ama içten içe, bir tarafımız douglas reynholm gibi hiçbir şeyi umursamadan yaşamak, diğer tarafımız da richmond gibi her şeyi boş verip kendi karanlık dünyamıza çekilmek istiyor.

    son olarak öyle bir dizi ki, favorit komedi sahnemi bile seçemiyorum. ilk bölümlerde moss'un yangın çıkarttıktan sonra, departmana aniden inen patrona yangını belli etmemek için çerçeve içinde gösterdikleri sahne harikaydı. "nice screensaver" tepkisini duyunca aralıksız gülmüştüm. jen'in evindeki toplu date bölümü de çok güzeldi. bir sürü sahne var ya cidden çok sevdiğim bir dizi. öyle çok uzun da değil yani, hemencecik bitiyor.  it crowd, mizah anlayışıyla zaten efsaneleşmiş bir dizi. ama benim için onu asıl özel yapan, böyle karakterler yaratabilmesi. çünkü bazı dizilerde karakterler izlenir, ama bazı dizilerde karakterler hissedilir. işte douglas ve richmond, benim için hissedilen karakterler.

    bu da aklımdaki bir başka meseleydi işte...

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

dosya : ipek

dosya : uygur kardeşler

dosya : gravity falls