dosya : ıhlara vadisi

     lisenin başıydı sanırım. sınıfa birden girdiklerini hatırlıyorum, gençlik ve spor bakanlığından bir kaç kişinin... o zamanlar gençlik merkezi adında mekanlar vardı, hala var mı tam emin değilim. bir kaç genç işte, sınıfa girip bir geziden bahsettiler. ilk önce gençlik merkezine kayıt oluyordun ve daha sonra yazın bir yere geziye gidecektin. ücretsiz ve hala çok net hatırladığım üzere orada cep harçlığı vereceklerinden bahsetmişlerdi.

    her yaz çalışırım. o yaz, bu gezi hem benim için de bir kaçış olmuştu. en azından birkaç gün. aksaray, ıhlara vadisi'ne olan bir geziydi. gerçekten de baştan aşağı ücretsizdi. üç veya dört gün sürdü tam emin değilim. tamamen erkeklerden oluşan bir ekiple, otobüs yolculuğuna başlamıştık. aslında güzel de bir yolculuk oldu. hiç kimseyi tanımasam da, zamanla kaynaştık. yok yok hiçbiriyle kaynaşmadım açıkçası, son derece rastgele tiplerdi. kendi arkadaş grupları vardı zaten. babam'dan izin almak çok zor olmamıştı zaten çok da tınlamazdı, evde olmamam işine bile gelir diye düşünüyorum. sadece bunun beleşliği biraz merak ettirmişti kendisini. bedava olduğuna hiç inanmadı, hep bir iş karıştırdığımı düşündü. hatta ben harçlık bile istememiştim, orada vereceklerini düşünerek. tam bir dolandırıcı olduğumu düşünerek yolladı beni.

    o gezide, ertesi yıl sınıf arkadaşım olacak bir çocukla tanıştım. hiç de sevmemiştim, daha sonra tanıdıkça sevdim ama daha sonra daha kötü oldu her şey. elbette buranın konusu değil o. onun dışında kırmızı, ay yıldız desenli tişörtlü çocuğu hatırlıyorum. yeni bir telefon alıp gelmişti geziye. çok konuşuyordu. bir sabah kalktığımızda, telefonunun ekranının kırıldığından bahsetti. kendi düşürüp mü kırdı yoksa gerçekten birisi kumpas mı kurdu bilmiyorum. neden bunu hatırladığımı da bilmiyorum. o sabah baya yaygara çıkarmıştı. tabi ki kimse üzerine bir suç almadı. bilemiyorum belki de kendi düşürmüştü. bir yatakhane benzeri bir yerde kalmıştık neredeyse 30 kişi. ilk kez böyle bir düzen görüyordum. garipti ama zevkliydi. o sesin içinde nasıl uyuyabildim bilmiyorum.

    koskocaman bir vadi gezdiğimizi ve bolca yürüdüğümüzü hatırlıyorum. vadinin içinde bir sürü kilisemsi şey vardı. bugünkü kadar ilgimi çekmese de, o gün onlar ilgimi çekmişti. baya meraklı meraklı her deliğe girmiştim. etrafta atanamamış peri bacaları vardı. burası kesinlikle kapadokya değildi ama oradakine benzer şeyler vardı. olay biraz doğal güzellik ve farkında olmadan yaptığımız treeking aktivitesiydi aslında. güzel şeyler gördüğümü hatırlıyorum niyeyse. estetik olarak bir doğa doygunluğu yaşamıştım. keyif almıştım bu geziden. daha sonra ya gelirken, ya da dönerken uğradığımız tuz golü. uçsuz bucaksız gibiydi sanki. son olarak da şehir merkezindeki avm'ye salmışlardı bizi. herhangi bir propaganda yoktu. herhangi bir algı yoktu. saf bir geziydi. yanımızdaki kişiler de modern kişilerdi. şimdi böyle bir şeyin imkanı olduğunu zannetmiyorum. 

    cep harçlığı meselesi fıs çıkmıştı birden bire. ben orada parasız kaldım. bunu da sanki param olsa bir şey alacakmış gibi, kendim arayamadığım ama biri ararsa ulaşabileceğim telefonumun çalmasıyla konuştuğum babama söyledim. öyle bir rollendi ki, sanırsın fedakar baba. yine çok şaşırtıcı bir şekilde, bizim kaldığımız köhne yerde, yani bildiğin ıssız yol misali bir yerdeki yapının en yakınında olan sanayi sitesinden bir adam tanıdığı çıktı. gidip o adamdan para almamı falan söyledi. bizim gözetmenler salmadı beni, cebime de bi para koydular. ne döndüğünü anlayamadım bile. parayla bir işim yoktu açıkçası, yemek vermişlerdi her öğün. tatlı bile yemiştik.  devlet baba bakmıştı bana o gezide ehehe. 

    dönüş yolculuğunda, can bonomo'nun o dönem çıkarttığı ali baba şarkısını okumuştum. herkes baya eğlenmişti. bazen beklenmedik anlarda öne çıkan hareketler yapıyorum. bunun yer ve zamanlasının ben de farkında değilim. o anlardan biriydi, bir mikrofon vardı herkese dolaştırıyorlardı yol eğlenceli geçsin diye. ben de birdenbire can bonomo sesiyle; "ali babaaaağ her geceeeğ aç yatttııı." diye söylemiştim. kahkahalara boğulmuştu millet. tekin bulmadığım için mesafeli takılan çocuklar bile ahahah moduna geçmişti. ulan bu kaynaşmayı başta yapsaydım canım çok sıkılmazdı. kaç gün sürdü hatırlamıyorum ama sessizlikten sesim içime içime kaçmıştı. daha sonra burnum kanamıştı. gözetmen kadın baya ilgilenmişti benimle bir şey oldu zannederek. halbuki rutin burun kanaması yani. zaten şu harçlık muhabbeti yüzünden başlarına iş açmıştım, sonra da burun kanaması iyice problem çocuk olmuştum herhalde onlar için. bak herkes cebinde parayla gelmiş. alsana önlemini be çocuk? biliyordum ki böyle bir para istemek, başıma iş alacaktı işte böyle de acıklı aslında bu durum. verilen her paranın hesabı sorulduğundan, orada mantıklı bir şey olmazsa azar yerdim. başkasından gelecek para fikri belki de bu yüzden hoşuma gitmişti.

    bilmiyorum belki ömrü hayatım boyunca bile isteye gitmeyeceğim bir yere beleş diye gitmiş ve anı biriktirmiş oldum. mesela seneler sonra "ali baba" şarkısı tekrar aklıma geldi, dolayısıyla bu gezi ve o birkaç gün de canlandı kafamda. belki bir gün tekrar giderim. kim bilir? bu da kafamın içinde bir şeydi işte. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

dosya : ipek

dosya : gravity falls

dosya : it crowd