dosya : patel ağabey

    bu yaz, yani otelde çalıştığım yaz, belki de otelde çalıştığım ilk yaz. zaman kısıtlamasını pek yapamıyorum. yani bunu yazarken hala daha otelde çalışıyorum, burada hesabı yapılır bence. birçok yabancı insan gelip gitti buraya. yani hayatımda ilk kez bu kadar yabancı insanı fazla fazla gördüm. turizmde olunca normal bir şey ama ben bir yabancı görsem şaşıran bir tiptim. bu baya bir normalleşti. bu yaz gördüğüm bir tip aklıma feci kazındı, biraz da uyuz oldum o yüzden kendisini anlatıp sallayacağım. 

    bir tane esmer cılız bir vatandaş gözüme çarpmıştı. mütemadiyen elinde bir coca cola zero ile lobiden geçip duruyordu. geceleri de alakasız saatlerde lobiye oturur, komik aksanlı ingilizcesiyle birine bir şeyler anlatırdı. yani adam ismen de, tip olarak da, hal hareket olarak da ve konuşma tarzı olarak da bir hint-paki olayı bir şeydi. radarıma yakalandığından beri herifi izledim. inanılmaz heyecanlı hareketler, sürekli gülen bir yüz. adam tatilin tadını çıkarıyordu. içimden imreniyordum ve haddimi bile bilmeyerek acıyordum. yani zor elde ettiği bir tatil olarak düşünmüştüm bu serüveni onun için. 

    çıkış yapacağı sabah, hiç çıkarmadığı sırt çantası ile geldi lobiye oturdu. oturmadan önce kartı teslim etti. bana bir sürü teşekkür etti. aslında tek bir iletişimiz bile yoktu ama bütün övgüleri bana yağdırdı herif. memnun ayrılmış buradan falan filan. sonra da aracı bekleyebilir miyim diye izin aldı. baktım oturuyor laf attım ona, işte nerelisin ne yapmaya geldin tarzında. pakistanlıyım dedi. ben de tabi pakistan uzmanıyım ya, hemen benazir bhutto'dan girdim, imran khan'dan çıktım. bildiğim kadarını anlattım ülkeleri için. yani adamı direkt bir imran khan'cı ve erdoğan hayranı olarak betimlediğim için buna göre konuşuyordum. adam birden ciddi bir muhabbete girdi. oturdu bana pakistan'ı komple eleştirmeye başladı. ne milleti kaldı, ne pisliği, ne de siyaseti. inanılmaz bir muhalif ya. devrimci resmen. ateşli ateşli reformlardan bahsediyor, çözüm önerilerini söylüyor. füze gibi hızlı bir ingilizce ile yapıyor bunu tabi. kafayı yedim dinlerken, yani anladığım kadarına bile kafayı yedim. ne mutsuz adamsın ulan sen. şartlar iyi işte tatile gelmişsin, ülkedeki adamlar kırılıyor açlıktan. ne diye sallıyorsun oradaki çocuklara? sanırsın prens, girdiği roller bağırttı beni resmen. böyle bir üstten bakma görmemiştim.

    bir çıkış yolu olarak reisten gireyim dedim. hani pakistanlı ya, kesin default bir erdoğancıdır dedim. yok anam oradan da ayrı pişman oldum. bu sefer bize girdi, hatta analiz çekti. bodrum eski bodrum değilmiş, on sene önce geldiği bodrum bir başkaymış. türkiye'de bir erdoğanizm fırtınası estiğini fark etmiş. mesela gelmiş bana farklı hissettirdiğini açıklıyor. türkiye'nin geleceği normal değil falan diyor. en sonunda güler yüzüm de ciddileşti. be utanmaz sarkastik adam gelmişsin pakistan'dan ne bu sabah sabah benim de bütün pozitifliği yedin yani. ben seninle abuduk gubuduk soft bir sohbet bekliyordum, şimdi kendimi kanıtlamam falan gerekiyor. ben de başladım analiz kasmaya ama ingilizce bir yerlerde yetmiyor. araç gelip adam gittiğinde gözyaşları içindeydim adeta. oysa o gülerek ayrılmıştı. bu da benim bir mors oluşumdur. yani başkası hakkında fikir üretip, bilmiş bilmiş sohbet açmamak konusunda ders aldığım bir gündü. 

    sonra kayıtlardan baktığımda herifin ingiltere vatandaşı olduğunu görüp rahatlamıştım biraz. sek pakistanlı olsaydı kahrolacaktım. kendini geliştirmiş hergele bu yüzden ayar veriyor kendi insanlarına. ama tatil için de türkiye'ye gelirsin, restorandan bir tane extra yemezsin, elinde coca cola zero belki de beş gün aynı şişeyi içtin. cimri herif. o kadar sohbet ettik bahşiş de atmadın. tamam en doğruları sen söyledin, resepsiyonist türkoyu gerçeklerle ezdin. bak yoluna bak işine, on sene sonra tekrar gelirsin başka bir genci harcarsın böyle. bu moral bozmadan dolayı kendisine çok kırgınım. bir gün herkes evine döner patel efendi, hayat seni pakistan'a geri yollarsa memur olmak için imrah khan desteklersin o zaman. madem çok bilgilisin, madem buradan veriyosun aklı. dön ülkene gir siyasete? giremezsin değil mi? londra'da keyfin yerinde, bodrum'da plajlarda göz zevkin yerinde. pakistan'daki anan baban napıyor he? nankör evlat patel. herkes bir gün hak ettiğini bulacaktır. saf kötü bir adamsın sen. 

    bir başka hatırladığım eleman da, italyan dedem sante idi. 17 günlük bir rezervasyondan bahsediyorum. yaş olmuş yetmiş küsür. her sabah aralıksız, sabahın köründe kahvaltısını bile etmeden çıktı bu otelden ve akşam geri döndü. arada gelip alakasız şeyler sordu bana. hayır ingilizce de bilmiyor ki, elimde google translate italyancayı anlayıp anlatmaya çalıştım. manasız manasız şeyler sordu bana ya. döviz falan bozmamı istiyordu habire. bahşiş nerede dede bahşiş? yani aldığım kokuya göre, bodrum'da bir işler çevirdiğini düşündüm hep. koca gün ne yapabilirsin yani? üstelik her sene de gelip takılıyormuş böyle. bence bir yasak aşk olabilir. adama açık açık; "milano mu bodrum mu?" dediğimde, bodrum diyip parmağını leziz falan yapmıştı. ciddi bir sapıklık kokusu alıyorum. gelecek senenin rezervasyonunu bile yaptı yani. böyle alengirli adamları anlamak çok zor. yine de kendine has bir adamdı. sante dedeye bence selam olsun. klas adamdı neticesinde..

    son olarak da bir kızlar çetesi geldi aklıma. bir gecenin ortası böyle üç dört gibi. otelden içeri tam sekiz kız girdi. "noluyoruz yaa?" dedim. bıcır bıcır da konuşuyorlar. o anda da booking rezervasyon bildirimi geldi. tipler gariban, hepsi sıska kısa boylu kızcağızlar. konuşma tarzından da yine bir hint kokusu geliyor. önce bi on dakika kızları susturdum, sonra olayı anladım falan. o kadar hevesli ve heyecanlıydılar ki kayıt işi uzadı da uzadı. zaten kızların otele geldiği şekil de baya polis aracından inmeli falandı. meğersem başka bir otele gelmişler, orada bir kavga çıkarmışlar. sekizi birden hem de. otel de bunları kışlamış. sokakta kalmışlar, polis sahip çıkmış bizim otele getirmiş. yine de booking üzerinden gayet tuzlu rezervasyonu da yapabilmişler. neyse efendim işimizdir alacağız. ancak kızları içeri soktuktan sonra bir şey fark ettim. rezervasyon sonraki geceden itibaren başlıyor. biraz dalgınlığıma gelince, bana yutturmuşlar ama kaçar mı yani. hemen fıtı fıtı koşup, durumu söyledim. bu gece için de para istedim, yoksa alamayacağımı söyledim. birden iş; "sir i'm beggin to you" işlerine döndü. hepsi birden nolur nolur moduna geçtiler. acıdım da kıyamıyorsun yani, cidden perişan haldeler. sokakta kalmadık deseler, yok kaldınız derdim yani. neyse bir orta yol bulduk, aldım içeri. gitmeden grubun lideri olan kız, açtı cüzdanı, içinde iki tane beş lira. başka param yok dedi. bize yardımcı oldunuz lütfen kabul edin falan dedi. neredeyse hüngür hüngür ağlayacağım. drama oranı tepelere çıkmış vaziyette. gecenin sonunda da kendimi çok iyilik sever hissediyorum. öbür gün oldu, bir baktım lobide sekiz tane şıkır şıkır elbiseli, makyajlı kızlar. aaaa bizim tayfaya nolmuş böyle. alemlere akacaklarmış meğersem. yani bütün bunlar koca bir yalanmış mesela. baya eğlenmeye gelmişler. olan bizim merhamete, insanlığa olmuştu. insanlığa ve sekiz genç kıza olan inancım sona ermişti. her akşam, dibine kadar eğlenip sarhoş geldiler otele. bu yüzden hepsini kınıyorum. yani beni yemeseydiniz daha iyiydi bence. yine de o iki beşlik benim için, biraz anlamlıydı. yani inandığım değere, inandığım kişiye çok anlamlı gelen bir paraydı. hala saklarım. kızların bekarlığa veda partisi, belki gerçek olmasa da benim içimde bir insanlığa sebep olmuştu. üstelik çok sert bir dönemimdi. buradan hiçbirine selam olmasın, ancak yine de bu da kafamın içinde bir yerlerde bir konuydu. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

dosya : ipek

dosya : gravity falls

dosya : it crowd