dosya : berke

     ben çok küçükken akıllandım. bazı şeyleri kendi kendime fark etmiştim. mesela televizyon ve teletext yardımıyla okuma yazmayı çözmem, sayılarla bir mantık kurup dört işlemi anlamam.. bunlar henüz okul çağımın öncesindeki olaylardı. hatta kreş öncesi de, kreş mi anaokulu mu artık bilemiyorum, gitmem ya da gönderilmem söz konusu bile değildi o yüzden bilemiyorum ama uzun bir süre yani bir seneden fazla ben okuma yazma ve dört işlem biliyordum.

    sonra ilkokula başladım. aman allahım hiç kimse bir şey bilmiyor. ilk gün herkes ağlıyor ediyor, hatta uzun süre toparlanamayanlar var. alevi tayfa var sınıfta bunlar anaokulundan tanışmışlar zaten yabancılık çekmiyorlar. ben ise kimseyi bilmiyorum. bir yandan sızlanamam  da, beni kimse okula getirmemiş. evden yukarıya tek başıma yürümüşüm zaten fıtı fıtı. ne travmatik bir hayat. halbuki ben de biraz nazlanabilirmişim. ilk seneler çok sıkıcıydı, ne konuşulduysa biliyordum zaten. abimin ex hocası, bugünlerde ise can hoca ile beraber dhkp-c sempatisi olduğuna dair kokular aldığımız ilkokul öğretmenimiz tüm sınıfla ilgilenmeye çalışıyor. ben her şeyi bilen çocuğum ama ortalığı da ben karıştırıyorum. her şeyi bilmemden dolayı bir rahatsızlık var sınıfta. bazen dersten falan çıkarılıyorum. sadece; "çok zeki" olarak adlandırılıyorum. onun dışında bana bir katkı yok zaten. öyle öyle olayın başında benim eğitim alışkanlığının içine edildi. hiç ciddiye alamadım bu okul işlerini. ilkokulda fena bir yalan söyleme alışkanlığım vardı. inanın bilmiyorum niye olduğunu ama yalan söylüyordum sürekli. o günlerde anlamdırabildiğim bir konu değildi bu. 

    teyzem, bizimkilerden daha çok düşerdi üstüme. en azından bir özel kuruma götürülmemi istiyordu. çok çok zeki olduğumun farkındaydı ama hiçbir şey yapılmıyordu. sonunda bir gün babam bir yere gitmemizi söyledi annemle. özel diye başlıyordu kurumun ismi. bana bir iq testi yaptılar. işte sonra konuşmaya gittiğimizde aynen şunu söylediler; "burası özel çocuklar için bir kurum, çocuğunuzun iq su normalden de yüksek yani burada bir işiniz yok." dediler. babam da daha fazla şeetmedi, zaten zekiymiş kafasına girdi. zekiydim belki ama yönlendirilmedim hiç. hep başarısız öğretmenler denk geldi şansıma. neyse konu ben değildim. sadece bir geçiş için paylaştık tüm bunları. eh kafamız okulda olmasa da, zekamız sebebiyle ayakta kaldık. uzun süre de ilkokulun çıtası pozisyonundaydım. beni geçmek meseleydi. bazı mantıklı aileler buna hiç kafa yormadılar. bir tanesi dışında! o kişi de benim aslında çok yakın bir arkadaşımdı. ailesi onun en iyi olmasını istiyorlardı, ki haklılardı. beni çok çalışkan zannediyorlardı, hatta sonradan öğrendiğimde onu sabote ettiğimi düşündüklerini duydum. gerçekten gündemimde olan bir konu değildi.

    berke'yi çok severdim. dünya tatlısı bir çocuktu. evet kafası da çok güzel çalışıyordu. can hoca'nın da dahil olduğu bir arkadaş grubumuz vardı. benim hayallerimdeki oyunlara ayak uydururlardı. mesela playstation'da o dönem oynadığım "smackdown" oyunu gerçekten bir hikaye barındırıyordu. ben de bu hikayeyi arkadaşlarıma anlatıyordum. eğleniyorduk, gülüyorduk. yaptığım espriler, abartılar vs. beni anlıyordu ikisi de. can hoca rahat adamdı hesap peşinde olmadı hiç. berke ise mecburi bir çıkmazın içindeydi. okulda özgürdü, benimle istediği gibi takılabiliyordu. ancak evine gittiğinde, benimle olan vakitler sorgulanıyordu. ben onlar için bir rakiptim sonuçta. açık şekilde samimiyet istemiyorlardı. hatta benim onu bozduğumu, kötü şeyler öğrettiğimi düşünüyorlardı. ben de pek masum değildim açıkçası, annesinin taklidini yapıyordum. daha sonra öğrenmiş çok bozulmuş. yine de bana yaptıklarının yanında hiçbir şeydi bence. bir teknoloji tasarım dersinde berke ile ortak bir projemiz vardı. "ateş ölçer bir saat" yapacaktık. süre uzadıkça onun ailesi bu konuyu ciddiye alıyordu. benden bir beklentileri vardı. kafam, zekam hizmetlerindeydi ama aile olarak bir şey gelemeyeceği ortadaydı. bir gece evlerine çağırdılar. yüzüme yüzüme eleştirdiler beni. ailemi de eleştirdiler ama annem hastaydı yani, babam da ilgisizdi. benim bir suçum yoktu. bir şekilde onlara ulaşsalar, bu sitemlerini onlara söyleseler yine bir şeye ulaşamayacaklardı. köşeye sıkışmış bir çocuğa yüklenmek de hoş olmamıştı. tabi aslında o gece, bütün geçen senelerin hesaplaşmasıydı. tam yetiştiklerini, geçtiklerini zannettikleri anda benim bir şekilde önde olduğumu görmeleri her seferinde onları kızdırıyordu. deli paralar harcamışlardır belki, aşırı özen göstermişlerdir. tam benim hegemonyam bitti zannederler, hop o dönemki "kazanım" sınavlarında gider il ikincisi olurum. böyle böyle olaylar sonucu ben kötü olurum. işte o gece, o bıkmışlığı da yağdırdılar üzerime. sonra ben okula gidip, çekilmek istediğimi söyledim projeden. ardından başka bir günün öğle yemeği, kolumdan tutup zorla evlerine götürmüştü berke beni. köfte-patates yapmıştı annesi, yanında da kola. bir nevi bir özür dileme sekansı, durumumuzun kötü olduğunu düşünememişler bu kadar. yine de laf arasında; "her gün bunları yiyemiyorsundur, bak senin için yaptık" cümleleri. annem de güzel şeyler yapardı aslında. hiç şikayetim olmadı. bugün kızmıyorum ama unutmuyorum da. keşke çocuğunuza da bu kadar yüklenmeseydiniz. berke beni çok severdi çünkü.

    bir doğum günümün sabahında, okulda mp3 çalarımın kulaklığı bozulmuştu. nasıl da üzgünüm ama. yenisini alma şansım yok  biliyorum. kısa vadede en azından. astım suratımı çünkü seviyordum o mp3 çalardan bir şeyler dinlemeyi. o günün akşamında, berke geldi kapımıza. elinde çok güzel bir kulaklık. doğum günü hediyesi almış bana. çok sevindim. çok mutlu oldum. ertesi gün de, onun hoşuna gidecek oyun kartları hazırlamıştım. eğlensin gülsün diye. iyi tanıyordum neleri seveceğini, o yaşımdaki aklımla birini mutlu edebilmeyi kavramıştım. dedim ya biz çok vakit geçirmiştik aslında. iyi de arkadaştık. bize geldiğinde annem de çok tatlı yaklaşırdı. zaten benim arkadaşım olup da annemi sevmeyen birisi yoktu. inanılmaz güzel davranırdı eve gelen her arkadaşıma. berke'nin ailesi kötü davrandı demiyorum ama kalbimi kırmışlardı. çocuktum sonuçta. çözümü olmayan bir konuda kırmışlardı. mesela ben zaten denemiştim babama bu konuyu söylemeyi, para versene proje yapacağız diye. küfür etmişti. dalgaya almıştı. gerisini siz düşünün işte. 

    8.sınıf sbs'ye bir hafta var. dershaneye gitmeyen tek kişiyim, kriminal tayfa dışında. gerçi onlardan da gidenler var. bir gün yine berke geldi, elinde deneme sınavları. "al bari bunları çöz" dedi. ah be çocuk, senin bu kalbinin hakkını nasıl öderim ben? bugün aklıma geldiğinde yaptığı şeylerin aslında ne kadar büyük olduğunu görüyorum. keşke yollarımız ayrılmasaydı. kader işte ne edersin?  sonunda ailesinin istediği oldu. berke benden daha iyi bir lise kazandı. denk gelemiyorduk, sosyal medya olarak da kontrol ettikleri için benimle yazışma şansı olmadı çocuğun. 

    en son linkedinde eklemiştim. iyi bir eğitim hayatı geçirmiş. yurtdışına gitmiş. güzel yerlere geldiğine, geleceğine eminim zaten. arkasında hep destekleyen bir ailesi oldu çünkü. kafası da iyi çalışıyordu, üretken bir çocuktu. çok çok iyi şeyler olacağına eminim. ben kendisi ile bağlantı kurduktan sonra, babasının kendi hesabıyla profilime baktığını gördüm. o sıra işssizdim, eğitim kariyeri olarak da bir nane yoktu. kıs kıs gülmüşlerdir artık eşiyle. olsun iyi bir çocuğunuz var zaten, boşverin milleti herkes kendi kaderini yaşarmış. berke hoca'yı da buradan güzelce yad etmek istedim. her tenefüste geçirdiğimiz vakitler, bana çok iyi gelmişti. bol bol selam olsun berke hoca. bu da aklımdaki başka bir konuydu işte...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

dosya : ipek

dosya : gravity falls

dosya : it crowd