dosya : bisiklet

     bagaj odasında çok güzel bir bisiklet var. lastiklerini şişirsem ne turlarım buralarda he. hazır hayalet şehir modundayken tüm sokaklar.. bu kiloyu taşır mı? taşımasa bile günden güne taşıma ihtimalinin arttığı bir süreç sonuçta..

    küçükken bir bisiklet merakım olmadı. yani bisiklet istememiştim hiç. akülü araba çok istemiştim hem de deli gibi. ancak mümkün değildi elbette. bir gün pazarda babama çok ısrar edip fiyatını sordurtmuştum. alma ihtimali olmadığını biliyordum ama o gün fiyatını sordurtmak bile bir başarıydı benim için. çoğu geceler içten içe, belki bir akülü arabayla gelir diye çok umut ettim. ısrar değildi, sürekli dile gelen bir talep değildi sadece umuttu. aklına gelir belki alır diye... asla akülü arabam olmadı yani. 

    bu motor dediğimiz ama motorla alakası olmayan plastik üç tekerli oyuncaklar var hani, onun ön kısmı olmayan bir şey bulmuştum sokakta. onunla oyalanıyordum çok küçükken, hani merakım über yoktu ama tekerlekli bir şeydi ve bayırdan aşağı onunla iniyordum. öyle bisikletli çocuklar olan bir mahalle de değildik. sonra abim yaz işine gidip gelirken kullanmak için bir bisiklet istedi. tabi abimin işe gidip gelmesi ve para vermesi babamın işine gelen bir durum olunca okeyledi bu isteği. beni de alarak, yakınlardaki ve tanıdığı olan bisikletçiye gittik. önünde bir sürü motorsiklet ve bisiklet vardı dükkanın. abim sarı lacivertimsi olan bisikleti beğendi. satıcı, bana da bir bisiklet alması gerektiğini söyledi babama. babam hiç umursamıyordu ama gerçekten ciddi bir indirim vaat edince bana da küçük boylu kırmızı bir bisiklet alındı. çok ilginç bir şeydi ve bisiklet sürmeye dair hiçbir bilgim yoktu. bir anda bisikletim olmuştu. 

    o gün eve babam abime aldığı bisikletle, abim bana alınan bisikletle, ben ise yürüyerek döndüm. değişik bir şeydi. sonra da benim bisikleti hiç kullanmamam sorun oldu. babam her akşam gelip azar çekiyordu. kullanmıyordum çünkü korkuyordum yani ufacık çocuğum. bir iki kez zorlayarak bindirdi yanında, ben de dengede duramayıp düştüm. korkunç anlardı gerçekten. bile bile kendime zarar veriyordum sanki. sonra gidip bu denge tekerleği dediğimiz şeylerden buldu getirdi. monteledik bisiklete, ben korka korka bindim ama düşmediğimi görünce özgüven geldi. o yaz her sabah bisiklet sürüyordum. aslında keyifli aktiviteydi. plastik motorla kaydığım bayırda, bu sefer bisikletimle kayıyordum resmen. zamanla yetmemeye başladı çünkü çok yavaştı, ayrıca gürültülüydü. ayrıca ek tekerler için birazcık büyük kalıyordu bisiklet. sonra o tekerleri kendim sökmeye kalktım, ilk seferlerinde düştüm epeyce. dirseklerim hep kan, hep yara oldu. düşe kalka, düşe kalka öğrendim sonra. dengede durmayı öğrendim. hızım giderek arttı çok keyifliydi. 

    evimizin yakınlarında bir park vardı. içine böyle kaldırımdan bir yol yapmışlardı. sanki bisiklet yolu gibiydi, neticesinde yürüyüş yoluydu ama ben şekilli şukullu, virajlı halleriyle orayı bir formula 1 pisti gibi hayal ederdim. o parkın içinde, bana göre pist olan yolda her gün bir sürü tur atardım. tabi altımda dört tekerli bir araç yoktu, iki tekerli bisiklet vardı. o halde ben de bir motosiklet yarışçısıydım. bisikletimin üstünde; "bachini" yazardı. öyleyse ben de bachini takımının pilotuydum. o pistte hayali rakiplerimle yarışıyordum. benim için çok eğlenceliydi, tek başıma dışarıda hem aksiyonlu hem de eğlendiğim bir aktivite oluyordu. bir an sabah olsa da yeni yarışıma çıksam diye düşünür dururdum. normal yollarda el bırakmaya falan başlamıştım. resmen bir bisiklet kurdu oluyordum. 

    bisikletin zincirleri atar bazen, benim de başıma geldi. başlarda elimden bir şey gelmiyordu ama zamanla öğrendim. yağlıyordum falan hatta. zincir çıkınca sanki bir pit stop yapar gibi kenara geçip hızlıca zinciri yerine takıyordum. bunu çok hızlı yapmaya çalışıyor, süre tutuyordum. benzinliğe gidip, lastiklerime hava basıyordum. bisiklet zamanla eskidi. gerçekten eskidi. habire bir sıkıntı çıkıyordu. sonraları abimin kendi büyük bisikletine hevesi geçince ona geçmiştim. o bisikletin üstünde; "ravelli" yazıyordu. evet artık ravelli takımı adına yarışıyordum. bu büyük bisiklete, oradaki parkın yolu çok küçük geliyordu. elbette daha da hızlı olduğu için, hızlanamadan frene basmak gibi durumlar oluyordu. ben de kendimi yollara atıyordum. sokaklardan geçiyordum. evden uzağa sürüyordum. bayır çıkmak zordu ama yokuş aşağı inmek de bir o kadar eğlenceliydi. 

    ravelli de bir süre sonra kendini dağıttı. sanırım biraz da hor kullanıyordum bu bisikletleri. tabi bir süre dediğim birkaç sene aslında ama.. bisikletsiz dönemlerim başladı. zaten öyle hevesim de azalmıştı. sonraları, ev sahibimizin oğlunun yol bisikletini çekti canım. kendisi o dönem üniversite okuduğu için ortalıkta yoktu. eve her geldiğimde bana bakan, lastikleri bile özel o mavi yol bisikleti cezbediyordu beni. bir gün onu gizlice kaçırdım. gerçekten özlemiştim bisiklet sürmeyi. çok hızlı sürüyordum ayrıca, bu bana keyif vermişti. birkaç sefer daha ödünç alma işlemi olduktan sonra. ev sahibinin babamı nazikçe uyarması; "o özel bisiklet ya, harap edecek almasın habire" üzerine bisikleti daha almadım. ancak o bisikleti her gördüğümde bir ağzım sulanmaya devam etti.

    aradan seneler geçti, hiç bisiklete binmedim. canım çok çekti ama binmedim. binemedim belki de, hani fırsat gelmedi de. oturup bisiklet de alamadım. aslında kafamda böyle bir düşünce var, bugünün şartlarında bu kiloyla bisiklet işi komik kaçsa da, biraz daha zayıflayınca güzel olabilir diye düşünüyorum. buralar sanki bisiklete uygun gibi geliyor. çok fazla motorcu, motor kullanan insan var sonuçta. bisiklet de yolunu bulur diye düşünüyorum bu hengamede. şöyle mavi bir bisiklet... her gün spor niyetine sürerdim. biraz da kalacağı yer kesin olan insanları işi bisiklet tabii ki. yarın bir gün gitme ihtimalim olan yerde bisiklet almazdım gibi duruyor.

    pedallara bastığın an, zincirin dönmesi böylece yolda süzülmeye başlaman... bisiklet işini her zaman severdim. çok da özledim galiba... bianchi marka bisikletim olmadı ama kırmızı bachinim çok güzeldi tabi ki. üstüne sarı lacivert ravelli...o parktaki pist sandığım yer falan. ne güzel günlerdi oysa...bu da aklımdaki başka bir konuydu işte. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

dosya : ipek

dosya : uygur kardeşler

dosya : gravity falls