dosya : çaresizlik
çaresizlik, varoluşun sınırındaki boşluktur. köşeye sıkışmaktır, bütün kurşunun bitmesidir.
çaresizlik, insanın önünde hiçbir seçeneğin kalmadığını düşündüğü anların ağırlığıdır. her kapının kapandığını hissettiğinde, hareket edemeyecek kadar sıkıştığında, sesinin duyulmadığını anladığında gelir çöreklenir içine. içinde bir boşluk gibi başlar, sonra bir ağırlığa dönüşür, nefesini daraltır, gecelerini uykusuz, gündüzlerini boş yapar. çoğu zaman beklenmedik bir anda gelir ama bazen de ağır ağır yaklaşır, sinsi bir hastalık gibi. çaresizliği tanımlamak zordur, çünkü yaşayana özeldir; ama yaşarken herkes anlar ne olduğunu.
örneğin, üniversiteyi bitirmiş bir adamı düşünelim. yıllarca çalışmış, dirsek çürütmüş, umutlarını ders notlarına, sertifikalara, stajlara bağlamış. mezun olduktan sonra iş aramaya başlamış ama her yere başvurmasına rağmen cevap alamıyor. günler, haftalar, aylar geçmiş. hesapları boşalmış, kirayı ödeyemeyecek hale gelmiş. çevresindekiler ona “sabret, elbet bir kapı açılır” diyor, ama o günlerin nasıl geçtiğini kimse bilmiyor. sabah gözlerini açtığında, işe gitmek yerine başvurularına cevap gelmiş mi diye maillerini kontrol ediyor, her seferinde aynı sessizlik. bir gün telefon çalıyor, umutla açıyor ama arayan banka, borcunu hatırlatıyor. işte o an, çaresizlik omzuna çöküyor.
çaresizlik bir son mudur? çoğu zaman öyle hissettirse de aslında bir durumdur, bir son değil. belki de çaresizlik, insanın bazı şeylerin değişmeyeceğini kabullenmek zorunda olduğu andır. çünkü bazen kapılar açılmaz, bazen çabaların hiçbir yere varmaz. filmlerde gördüğümüz gibi her dibe vuran yukarı çıkamaz, herkesin hikayesi mutlu sonla bitmez. fakat çaresizlik, insanı değiştiren bir şeydir. bazen seni daha da içine kapatır, bazen de başka yollar denemeye zorlar. belki de seni sen yapan kırılma noktalarından biridir.
ama unutmamak lazım ki çaresizlik insana sahte umutlar da satabilir. kimi zaman “her şey düzelecek” diye kendini kandırırsın, sırf o an dayanabilmek için. kimi zaman “zaten hiçbir şey değişmeyecek” diyerek tüm yolları kapatırsın. gerçek, ikisinin arasında bir yerdedir. bazı şeyler değişir, bazı şeyler değişmez. bazen doğru zamanda, doğru yerde olmadığın için kaybedersin, bazen ne yaparsan yap kazanamazsın.
çaresizliği yaşayan biri için söylenebilecek en dürüst şey belki de şudur: bazen işler düzelir, bazen düzelmez. ama bir noktada, içinde bulunduğun durum bile senin için sıradan hale gelir. alışır mısın? belki. dayanır mısın? mecbursan, evet. bir gün geriye dönüp baktığında “bunu nasıl atlattım?” dersin belki de. ama o an geldiğinde, zaten eskisi gibi biri olmadığını fark edersin.
napolyon'un waterloo yenilgisi belki de çaresizliğin en büyük örneklerinden biridir. yıllarca süren zaferlerden sonra, waterloo'da her şey tersine döndü. napolyon'un ordusu dağıldı, planları başarısız oldu ve nihayetinde sürgüne gönderildi. o an, elinden hiçbir şey gelmediğini fark ettiğinde, çaresizliğin ne olduğunu herkesten iyi anlamış olmalıydı. ama bu, dünya tarihindeki yerini değiştirmedi. belki de çaresizlik, sadece bazı anların kaçınılmaz bir sonucu olarak yaşanır.
ben yakın zamanda çaresizliği hissetmiştim. hem de buram buram.. her zaman bir çıkış yolu bulan ben, günü geldiğinde kıpırdayacak yerimin olmadığını fark ettim. aslında o güne kadar yaptığım her şeyin bir tür geciktirme olduğunu da anladım. bir insan çaresiz kaldığı anı fark edemiyor, çırpınmaya çalışıyor bir şekilde. ancak ne zaman ki gerçekler yüzüne yüzüne çarpmaya başlıyor işte o an görüyorsun ne kadar çaresiz olduğunu. çaresizlik dönemseldir, çaresiz bir dönem yaşadım ve en dibi gördüm. bugünkü çarelerim, o günkü çaresizliğimi kapatmayacak biliyorum. belki gelecekteki çaresizliklerime bir önem olur kim bilir? berbat bir his, ancak yine de insan öğreniyor ve biraz da akıllanıyor.
bu da aklımdaki başka bir meseleydi işte...
Yorumlar
Yorum Gönder