dosya : eristik diyalektik

     eristik diyalektik, kazanmak için tartışmak... bazı insanlar tartışmayı sevmez. hatta bazen tartışma dediğimiz şey, iki tarafın da birbirini anlamaya çalıştığı bir süreç değil, sadece kazanma hırsıyla yapılan bir savaş haline gelir. işte tam burada, schopenhauer devreye giriyor ve eristik diyalektik kavramını ortaya atıyor. kısaca söylemek gerekirse, eristik diyalektik, haklı olup olmamana bakmadan tartışmayı kazanma sanatıdır. yani mantıklı ya da doğru olman gerekmiyor, sadece karşı tarafı alt etmen yeterli. schopenhauer bunu “haklı olmanın değil, haklı çıkmanın yolları” olarak açıklıyor. bunun için de 38 tane hile yolu gösterir.

    ufak bir örnek de çakayım hemen;  diyelim ki biri sana “kitap okumak insanı daha zeki yapar” dedi. sen de eristik diyalektikle hareket edip şöyle bir şey söyleyebilirsin:“ama albert einstein roman okumaktan pek hoşlanmazdı. demek ki zeka ile kitap okuma arasında doğrudan bir bağ yok.”

    aslında burada tartışmayı kazanmıyorsun, çünkü kitap okumanın zekaya katkısı hala geçerli olabilir. ama karşı tarafı köşeye sıkıştırarak kazanmış gibi görünüyorsun. işte eristik diyalektik tam olarak böyle çalışıyor. peki, bu iyi bir şey mi? bana sorarsanız, bazen eğlenceli olabilir ama sürekli kullanırsak da insanlara kafayı yedirtebiliriz. sonuçta bazen haklı olmaktansa, gerçekten anlamak daha değerli olabilir. ama olur da bir tartışmada köşeye sıkışırsak, schopenhauer’in numaralarına başvurabiliriz. sonuçta hepimiz biraz kazanmayı severiz, değil mi? 

    peki bu kavram neden aklımda? tam olarak ne için bu kadar kafamda bu konu... bunun çok basit bir sebebi var: "12 mart 2016'da ulusal kanal'da yayınlanan ceviz kabuğu programı!" bu normalde hulki cevizoğlu'nun düzenli sunduğu bir program, o gün için güvenli bölgesi doğu perinçek'in yanı olduğu için, haliyle doğu perinçek'in kanalı ulusal kanal'da yayınlıyor düzenli olarak. hatta o günlerde, hulki bey ulusal kanal'ın da genel yayın yönetmeni. elbette, yayın politikası kanalın sahibi olan doğu perinçek'in çizgisinde ilerliyor. hulki bey de kemalizm kafasında bir adam olduğu için ayrışmıyorlar. o gece bu program yayınlanırken, doğu perinçek'in yanında bir konuğu daha var: "yalçın küçük!" 

    yalçın küçük kesinlikle kendine has bir adam. fikirleri ya da düşüncelerine katılan olur katılmayan olur. nihayetinde söylediği şeyler normal şeyler olmamış asla. seneler boyunca tonlarca kitap yazmış, bu kitaplar bir hedef kitapları. bir şeyi kanıtlamaya çalışan, bir tezi ortaya dökmeye çalışan kitaplar. doğu perinçek ile yakın arkadaşlıkları varmış, programın öncesindeki yıllarda ara biraz soğuk ancak yalçın küçük, doğu perinçek'in kanalına çıkarak fikirlerini söyleyebiliyor. ana akım medyada artık tutulmadığı dönemlere geliyor. doğu perinçek'de bu eski arkadaşının, bu imtiyaza sahip olmasının bedeli olarak kendi düşüncelerini desteklemesini bekliyor. o gece bu program, bir fikir çatışmasından ziyade aslında bir siyasi progaganda programı olacaktı. yalçın küçük işleri beklenmedik hale sokunca tabi program çok başka bir hal alıyor. 

    doğu perinçek, bir başka kesitinden dolayı da ünlüdür. hani o malum; "alçak puşt" muhabbeti olan program. orada perinçek, bu programdaki gibi ev sahibi değildir. mehmet ali birand'ın tezgahı neticesiyle düşmüştür o programa, daha evvel tanıdığı görüştüğü ama o günlerde aşırı karşıt görüşlerde bulunduğu, ve tabi haliyle sol kitleden kendi potansiyel oyunu paylaşan insanlara denk gelmiştir. kontrol mekanizması veya destekleyici bir unsuru olmadan karşısındakilere sataşır. çünkü, o gece için iki rakibini elimine etmek kendisi için çok önemlidir. ilkeler ve değerlerden ziyade, kişisel hesaplaşmaya götürür işi. bunun olacağını da en iyi bilen mehmet ali birand'dır. zaten programa bu ekibi onun için çağırmıştır. birbirlerinden haz etmediklerini iyi bilir. seneler sonra, mehmet ali birand'ın oğlu, doğu perinçek'e; "babama kızgın mısınız?" diye sorduğunda, perinçek hafif gülerek; "umurcum, baban çok muzip bir adamdı..." diyerek karşılık verir. o gece bir tezgaha düştüğünü iyi bilmektedir, elbette yaptıklarından da gurur duyar; "bu benim şeref madalyam" der o program hakkında.

    ancak bu program farklıdır. ortada alt edilecek bir rakip yoktur, sadece tehlikeli bir adam vardır. bu adam ne kadar uyum sağlarsa o kadar kar gözüyle bakılır, çünkü kendileri çalıp kendileri oynama işinden de sıkılmış durumdadırlar. yalçın hoca, böyle bir program için bulunmaz nimettir. vereceği her türlü onaylama, kimi çevreler için değerlidir. zaten en başta hulki bey, "ben artık genel yayın yönetmeni değilim." diyerek başlıyor. belli ki öncesinde bir şeyler dönmüş, yine de bu söylem program boyunca doğu bey'in vekaletini almış biçimde yalçın hoca'yı deli gibi sıkıştırmasına engel olmuyor. doğu perinçek kafa olarak çok rahat, çünkü o günlerde fetö fişleme sürecinde, devlete liste liste isimleri veriyor. canı istediği herkesi fişleyecek pozisyona gelmiş. devlet, bu işin esas mağduru bir adamın ağzından çıkacak her sözü ciddiye alıyor. haliyle doğu perinçek'de bunun özgüveniyle program boyunca, kendi partisinin bir gün iktidara geleceğini ve düzenin değişeceğini fısıldıyor. aslında bu bir siyasetçinin marvalarından ziyade, gerçekten de o günün şartlarında kendini baya önemli bir pozisyonda gören ve bunun farkında olan bir adamın söylemleri. hükümeti ucundan eleştirerek de yapınca, sanki koalisyon hükümetinin başbakanı olacakmış gibi bir hava yaratıyor. yalçın hoca ise, o dönemki ve elbette bugün de var olan hükümetle asla aynı çizgiye gelmeyecek bir adam. hafif eleştiriyi bile övgü olarak algılayıp, yakıp yıkmak istiyor.

    doğu bey en başta, "yalçın bey ile, haymana'da avuç içi gibi bir yerde aylarca birlikte olduk" diyerek yalçın hoca'yı yağlıyor. o an yalçın hoca'nın bunu hatırlayıp, hatırlamadığı bile muamma. kafası tamamen bombalamakta, bu adam zaten daha evvelki programlarında da bombacılık yönünü gösteriyor, tabi kendine has bir tarzı var; "ben bomba değil, kitap yazarım!" der. bunu dediği sırada da, kitapları bomba gibi ortalığa fırlatır. programın başında da, doğu beyin yağlamasına kendine has cevap verir. yanında getirdiği zibilyon kitaptan bir tanesini eline alır ve seyirciye gösterir; "doğu this is your life!" der. doğu bey, o an gösterilen kitabın kendisine tehdit içerip içermediğini irdeleyecek pozisyona geçer. yalçın hoca'dan her türlü bombayı bekleyebilecek bir durumdadır çünkü; "nedir o?" diyerek anlamaya çalışır. sonrası yalçın hoca'nın keskin hafızasına kalır. eskilerden ve ittifak yaptıkları zamanlardan bahseder. 

    aslında olayların öncesinde, yalçın hoca'nın; "istiklal marşı'nı mehmet akif yazmamıştır!" tezinde çıkan ufak kaos, tetikleyici bir rol oynamıştır. aslında bir tezdir, yalçın hoca'ya göre bir gerçektir ama onaylamak onaylamamak elbette seyirciye kalmıştır. yalçın hoca bu tezi uzun süre devam ettirir. zaten konu da oradan teröre gelmiştir, yalçın hoca'nın koyduğu tezin doğruluğu-yanlışlığını tartışmaktan ziyade, konu teröre çekilerek seyirciye; "pkk'ya toz kondurmayan adam" imajı çizdirmek daha kolaydır. böyle olunca tezin analizini yapmaya da gerek kalmaz. tabi bu olaylar yaşandığı esnada, yalçın küçük cüzdanından aniden çıkarttığı gazi kartını masaya koyup; "ben sizden farklıyım, ben türk ordusunda beraber savaştım!" diyerek kendisini farklı gösterir, bununla da yetinmez; "abdullah öcalan'ın son kitabında kendisinden bahsettiği eleştiriden" bahseder. bu ona göre büyük bir şeydir, çünkü kürt hareketi kendisini ciddiye alır ve ona rağmen yalçın hoca'yı eleştirmiştir. tabi sahnedeki diğer iki popülist bunu böyle yorumlamaz, baskıya devam ederler.

    program ilerledikçe iş terör konusuna gelir. doğu bey, pkk ile olan mücadelenin kendisi tarafından yürütüldüğünü söyleyebilecek kadar cüretkardır. ancak hem hulki, hem de doğu bey bilirler ki, yalçın hoca'nın pkk ile olan diyalogu, bu örgütü yerden yere vuracak seviyede değildir. beraber yürüttükleri propaganda, yalçın hoca tarafından her saboteye uğradığında ufak ufak kinlenirler ve konuyu teröre getirmeye başlarlar. doğu perinçek bunu bizzat yapmaz, hulki bey'e yaptırır. yalçın hoca'yı sıkıştıracak konuyu bulmuştur ve bunun üzerine gider. zaten program boyunca da, yalçın hoca'nın uç söylemlerine, hafif muzip cevaplar vermiştir. yalçın hoca yarım kulakla dinlediği için, elbette anlamaz bu ironik onaylayıcı cevapları ama seyirci anlar! 

    hulki bey bir yerden sonra vitesi arttırır. "bana şov yapmayın" der. yalçın hoca, konunun bağlamından iyice kopmuştur, bahsetmekten kaçınır. hulki'nin sert yayılım ateşini dinlemekten kaçınır; "ben şiir okuyacaktım, şiir kitabımı arıyorum." diyerek inanılmaz bir yere çeker işi. ardından da bu yazının başlığını öğrenmeme sebep olan olay yaşanır... 

    - pkk diyorum kürt diye cevap veriyorsunuz..ben size kürt kardeşlerimi sormuyorum..

    + pkk kürt değil mi?

    - çok güzel! schopenhauer'un... siz hocasısınız, eristik diyalektiği ile benim sorduğum soruya farklı bir yanıt vererek haklı çıkmaya çalışıyorsunuz. (hulki'nin şaşkına dönmüş yüz ifadesiyle...)

    + neyi soruyorsun da cevap vermedim...?

    - çok açık soruyorum! pkk size göre bir terör örgütü mü değil mi?

    + silahlı bir örgüttür....

    - terör örgütü mü değil mi? ordu mu yani? silahlı örgüt ne demek? niye cesaret edemiyorsunuz cevap verin! 

    + beni imtihana mı geldiniz? ben buraya programa mı geldim?

    - ben aydın bir insandan cesur cevaplar istiyorum. 

    + benim cesur cevabım çoktur!

    diyalog'un bir kısmı bu şekilde yaşanır... o günlerde anlamını bilmediğim  bu kavramı, bu program vesilesiyle öğrenmiş olup hayatımda da kimi zaman uygulamıştım...bu diyalogun devamında, yalçın hoca topu taça atmaya devam eder. şiir okumaktan bahseder, şiir kitabını aramaya başlar. o sırada hulki sinirlenmeye başlamıştır, yalçın hoca'yı türk halkı'na havale etmeye başlar...yalçın hoca anlamamazlıktan gelmeye devam eder. hatta üstüne, doğu perinçek'in üzerine oynar. tüm bu ikili tartışma yaşanırken, kedi gibi olayları izleyen doğu perinçek birden kendisine yönelen; "ben beka'ya gittim arkamdan geldi! ordan silahlı olduğunu biliyor! arkamdan geldin! abdullah öcalan bana dedi ki, doğu perinçek de gelmek istiyor karar verdi gelicek dedim." şeklindeki bomba üzerine neye uğradığını şaşırır. hulki bey o anda da karşılık veriyor ama doğu bey'in rengi değişiyor, hiç bahsetmek istemediği bir konu aslında. doğal olarak da; "konuyu kapatalım.." diyerek tansiyonu düşürür ya buna mecbur kalır çünkü başka başka yerlere gidecek iş, kokuyu almıştır artık. hulki bey'in çabaları yetersiz kalır bu yüzden... "reklama kaç dakika var çocuklar..." diyerek konuyu kendi de kapatmaya çalışır. tansiyon eriyince, hulki yumuşama cümleleri kurmaya başlayınca, yalçın hoca da; "ben sizden memnunum, ben ikinizden de memnunum.." diyerek zafer kazanmış gülüşünü atar. 

    bu konuyu gerçekten doğu perinçek'e yakın olan üniversitemdeki bir hocaya da sormuştum, o gecenin aslında daha ateşli bir gece olduğunu, ikilinin arasının daha da açıldığından bahsetmişti. doğu bey, yalçın hoca'yı sindirmek için giriştiği bu operasyondan eli boş dönmüştü...yine de efsane bir programdır, can hoca ile hala daha bütün replikleri aklımızdadır. yalçın hoca şimdilerde kenara çekilmiş vaziyette, yaşı epey ilerledi. perinçek de hükümetle daha da yakınlaşıp altın günlerini yaşadı, bugünlerde ise o kadar sözünün geçmediği anlaşılıyor. bazı figürlerin, bir araya geldiğinde yaşanabilecek çok ekstrem bir andı gerçekten. türk siyasi tarihi epey garip kişilerle dolu, bu kişiler bazı dönemlerde çok birlikte, ancak bazı dönemlerde çok uzaklar. bir araya geldiklerinde ise, pasif agresif şeylere yol açabiliyor. 

    bu da aklımdaki başka bir konuydu işte...

    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

dosya : ipek

dosya : uygur kardeşler

dosya : gravity falls