dosya : kediler
bu hayatta insandan daha çok sevdiğim canlı kediler sanırım. aslında köpekleri de çok severim ama bu süs köpeği, ya da saldırgan olanlardan ziyade gariban çomar sokak köpeklerini daha çok seviyorum. o mahsun duruşları, sessiz sakin oraya buraya yatmaları mahvediyor beni. bir gün en büyük hayallerimden biri, böyle iki köpeği alıp evimde beslemek. ne kadar sadık olabileceklerini iyi de bildiğim için, buna sabırsızlanıyorum. tabi bu sürüleşen ve insanlara saldırmaya giden köpek çetelerine çok üzülüyorum. keşke dünya böyle bir yer haline gelmeseydi, içgüdüleriyle hareket eden ve yiyecek bulamayan hayvanlara kızabiliriz ama onları yok etmek de elbette canice bir fikir. üstelik bizler içgüdüleriyle değil, akıl ve mantıkla hareket eden canlılarız. köpeklere bol bol selam olsun ama konu kediler.
kediler, benim zayıf noktamdır. çok çirkin de olsa, çok utanmaz da olsa, koca kafalı miskin kavgacı bir erkek kedi de olsa benim yürek hep cız eder. bu hayatta görebileceğimiz en garip canlıdır belki de, kendi kuralları vardır. özgürlüğüne düşkündür, canları isteyince evcilleşebilirler. nankör derler ama garip garip bağlılık huyları vardır. sıcakta çok güzel uyurlar, bir şeyden korkmadıkları zaman çok miskin hale gelebilirler. sürekli tetikte olanları vardır mesela. falan falan. kedilere bayılıyorum yani.
annem de bir kedist idi. gözümü açtığım değil de, sonra taşındığımız evin mutfak balkonunun arkası, başka evlerin de balkonları falan filan bir köprü niyeti gören beton bir zemindi. bir garajın üstüydü galiba. annem orada gördüğü bir kediye yemek vererek, diğer kedilerin de toplaşmasını sağladı ve küçük bir kedi ordusu kuruldu oraya. sürekli bir şeyler yediriyordu onlara, aç kalmalarına tahammül edemiyordu. "gırcıllı" diye seslendiği baş haseki kediyi çok çok severdi. sonra o kedi beş tane doğurdu, yavruları bana aldırtıp balkonda bakmaya çalışmıştı. gırcıllı hanım da, annemi çok severdi. sanki bir evcil kediymiş gibi çok samimi davranırdı. yani yavrularını ellemesine bile bir şey demezdi. gırcıllı'nın yavruları teker teker piyasadan kayboldular. geriye sadece "beyaz" ismini verdiği eleman kaldı. annesinin peşinden hiç ayrılmazdı. kocaman kedi olduğunda bile anasıyla dolaşırdı. elbette o da anneme derin bir bağ ile bağlıydı. beni de çok severlerdi ama annemle olan bağları başkaydı. kediden bahsediyorum ya! annem oturur balkonda konuşurdu bu hayvanlarla uzun uzun, çok güzel sevgi sözcükleri kullanırdı. balkona tırmanmayı öğrenen zaten zıplayıp hoplayıp kendini annemin kucağına atıyordu. sonra da sevgi sekansı uzun uzun. yiye yiye severdi annem eline geçirdiği kediyi. hiçbirini de aç bırakmazdı tabi ki.
bu huy bana da geçti elbette. hayatım boyunca kedileri çok sevdim. hala taparcasına seviyorum. buradaki kedilerle de iyi anlaşıyorum. hele bir tane beyaz kedi var, sadece kuyruğunda ve kafasında sarımtrak lekeler var. arkadaş her sabaha karşı gelir, penceremin önüne kuş gibi konar. içeri gel desem gelmez, orada sabit bekler. camı açınca çok heyecanlanır ve mırlamaya başlar. kafasını okşaya okşaya severim bırakır kendini ama içeri girmez niyeyse. yanlışlıkla girse bile, benim ofisin kapısını bulur resmen tin tin belli eder geldiğini. kapıyı açarım ve hopp koşarak cama doğru gider. sanırsın kuş yani illa pencere önüne konacak. çok fazla mırlıyor, hasta olabileceğinden korkuyorum.
mesela bir huyum vardır. bir kedi gördüğüm zaman sesimi değiştirip onu konuştururum. ben de aynı ses tonuyla cevap veririm. bu beni ben yapan şeylerden biri kesinlikle. gerçi bütün hayvanlara da yapıyor olabilirim. az evvel otomatik kapı önünde bir salyangoz gördüm. yerde iz bırakmış, yani geldiği yol belli oluyor kıvrıla kıvrıla gelmiş belli ki. hemen sesimi çocuklaştırarak; "belli ki yolun çok uzun" dedim. sonra da onun ağzından; "uzun tabi. bir de gelmiş konuşuyosun yaaa" dedim. evet tertemiz delirmiş vaziyetteyim. bunu kedilerde daha çok yaparım tabi ki. bir kedi görürsem illa seslendiririm.
benim esas kedim. "nazilli hayvanseverler grubu" aracılığı ile sahiplendiğimiz; "juliette" idi. ismini, lost dizisindeki juliette karakterinden almıştı. orijin ismi "damla" imiş. hikayesi de biraz garip, annesinin ismi; "yağmur". annesi beş tane doğuruyor o sıra, ilk dördü ölüyor doğarken sadece bu yaşıyor. annesini evde besleyen aile de bu ismi anlamlı buluyor kendisi için. sonra da bakamayacaklarını düşününce ilan veriyorlar. aynı ismi kullanmayı istememiştik, o yüzden juliette olarak değiştirdik. aslında o kedinin resmini ilk gördüğümde içimde bir şeyler cız etmişti. içimden bir keşke çekmiştim. sonra bir yerden para geldi alakasız. eski kız arkadaşıma sordum ne dersin diye? o biraz daha mesafeliydi kedilere karşı, yine de kabul etti. her şeyin doğrusu yaptık sahiplenirken, aşıları tam oldu. veterinere düzenli götürdük. hiç aç bırakmadık, her zaman sevdik. bazen yanlış şeyler de yaptık ama bizimle çok mutluydu. kafamı onun tüylerine gömmek beni çok mutlu hissettiriyordu. dalin ile yıkardık onu. dünyanın en tatlı hayvanıydı. oyun işini de çok severdi. kısırlaştıramadık o yüzden biraz çekti açıkçası, çok üzülüyordum o haline ama bunun için de bir formül bulamadık uzun süre. o da tepkisini evin her yerine işeyerek gösteriyordu. mauuuv mauuuv diye girdiği modlar hala kulaklarımda çullanıyor. sabah uyandığımda burnumu yalardı. sürekli üstüme çıkardı. beni daha çok severdi. okul bitip evi kapatınca götürmek istedim. bizimkiler kabul etmedi. mecburen eski kız arkadaşım yanında götürdü. o da bazı sebeplerden dolayı bakamayınca, başka birine verdi. en son juliette çocuk da doğurmuştu oralarda. onu son gördüğüm akşam, kocaeli'ye otobüse bindiğim akşamdı. deli gibi özledim. keşke daha çok sahip çıkabilseydim. benim de çok suçum var bu hikayede. artık kendime bile zor bakıyorum ama bir gün durumlarım iyi olursa, bakabildiğim kadar kediye ömürlerinin sonuna kadar bakacağım. bir yerlerde juliette görüp de beni affeder belki. en azından iki sene çok güzel şartlarda yaşattım onu. her ne olduysa, isteyerek olmadı ama juliette. şartlar gerektiği için yollarımız ayrıldı. umarım bir gün beni affedersin. seni çok ama çok seviyorum.
bunları yazarken duygulanacağımı düşünmemiştim ama juliette'den de bahsetmeden olmazdı. özellikle konu kediler ise. kediler ben nefes aldığım sürece hayatımda yine önemli bir noktaya sahip olacak biliyorum. insan beşer şaşmaz misali, benim de olayım kediler işte. kaçamıyorsun bu sevgiden, bu bağlılıktan. tek arzum dünyadaki bütün kedilerin, korkularından arınmış şekilde ve tok olarak hayatlarını sürdürebilmesi. onlar vahşi doğa hayvanı değiller, onları hem evcilleştirdik hem de yaşadıkları yerlere konduk. rahatsız olup dışlayamayız gibi geliyor bana. çünkü onlar bizler gibi değil, içgüdüleriyle hayatta kalan canlılar. onların özgürlüğüne günün sonunda bir engel oluyoruz. o yüzden herkes gücü el verdiği kadar çok ufak bile olsa bir katkı yapsa dünya onlar için daha güzel bir hale gelebilirdi. bir gün böyle bir çabayı verebilmek için yaşamaya devam diyorum kendi adıma. bu da kafamdaki başka bir meseleydi işte.
Yorumlar
Yorum Gönder