dosya: kutu oyunları
bugün önemli bir sohbet esnasında aklıma kutu oyunları deneyimlerim geldi. gerçekten bayılırdım. hala bayılıyorumdur büyük ihtimalle ama çağırsalar katılacak bir enerji veya yaşamsal fonksiyonum yok. aslında hep kafamın içinde bir yerlerde, kalabalık bir arkadaş grubuyla böyle oyunlar oynamak vardı.
monopoly işi bu olayın en pöpüleridir. hiç monopoly'ye sahip olmadım. bu dijital bilmem ne verip, parayı hesapladıkları modeline çok imrenirdim televizyonda reklamını görünce. elbette çok imrenmiştim. ilk kutu oyunum bim'de görüp aldırdığım çakma bir oyundu. bir lira veya iki liraydı. çok büyük bir masraf değildi zaten. abimle beraber oynamıştık. oynardık, annemi de katmaya çalışırdık ama çok keyif almazdı. benim afacan halimin yine deli gibi heveslendiği anlardı.
sonra babam attı bu oyunu, hiç bir şeyde demeden bir gün hevesli hevesli oynarken komple yırtıp hepsini attı. nedenini de söylemedi, nedenini de sorgulatmadı. zaten gizli gizli takılıyorduk evet ama o gün kızacağını hiç düşünmemiştim, kendi kendime bir köşeye serip oynarken. bu dönemi takriben yaz aylarında, kıştan kalma turuncu fon kartonuma kareler çizdim. simetrik olmasına dikkat ettim. ince ince uğraştım falan. sonra da kendi kutu oyunum ortaya çıktı. öyle detaylı falan değildi. bazı karelerde dükkanlar vardı, eğer ilk geldiysen satın alabiliyordun bir satın alma parası ödeyerek. eğer satın alınmış bir dükkana denk geldiysen sahibine kirasını ödüyordun. şans kartları, piyango kartları, iflas kartları, çeşitli sürprizimsi şeyler kendi kendime doldurmuştum o kartonu. kıştan kalan defterlerimi tek tek kesip onlardan paralar yapmıştım. sonra kağıttan iki tane küp oluşturup onları zar diye hazırlamıştım. hani bu seksek oynarken yere çizilen şekil var ya, işte ona benzer bir şekille oluşturmuştum o küpü. birazcık büyük de olmuştu ama ehh iş görüyordu. tek tek özene özene yazdığım şans kartları vardı mesela. piyango kartlarını mavi kalemle, şans kartlarını kırmızı kalemle yazmıştım. normalde yazım çok kötüdür ama o oyun güzel olsun diye her bir karta, her bir paraya güzelce yazmıştım ne yazdıysam. ne kadar süremi aldı bilmiyorum ama kendi denemelerimde çok eğlenmiştim.
mahalleden çocuklarla oynamaya çalıştım. bazıları iyi niyetliydi bana eşlik ettiler. bir iki güzel anlar yaşadık, ama kötü niyetli olanlar bu yaptığım şeye hassas olmadılar tabi ki. mesela bir çocuğun kartonu eliyle buruşturduğunu, bunu yaparken güldüğünü hatırlıyorum. sonra da yırtmıştı. o kadar uğraş, o kadar emek fıss oldu. evet hiç profesyonel bir şey değildi ama ben güzel olması için çok uğraşmıştım. aynı olay, ilkokulda da başıma geldi mesela. bu "ülke kapmaca" dediğimiz bir oyun vardı. işte kareler çizerdik, herkes bir ülke olurdu sonra da silgi atardık, eğer artı gelirse hedeflediğimiz yerin yarısını veya boşsa tamamını alırdık. eksi gelirse yarımızı kaybederdik. işte ben o oyun için de, gerçekten bir fon kartona dünya haritası çizdirmiştim abime. ciddi ciddi dünya ülkelerini yazıyordum her oyunda kurşun kalemle, sınıfça oynuyorduk silgi atıyorduk. o kadar çok oynamıştık ki, en sonunda işin harita kısmını pilot kalemle belirginleştirmiştim. sadece her gün yeni baştan çizdiğimiz sınırları sabahları kurşun kalemle yazıyorduk. böyle böyle harita bilgimi iyi geliştirmiştim herhalde. sonra yine kendini komik sanan bir arkadaş bu kartonu yırtıp attı. ben yine hazırladım, yine birisi yırtıp attı. bazı insanların bu huyuna gerçekten anlam veremiyorum. şımarık bir çocuk da diyip geçebilirsin, ancak yetişkinlerde de olan bir şey bu. birinin heves duyduğu bir şeyi yok etme isteği. ben yine de kendi zevklerimi yaşayabildiğim kadar yaşadım.
yakın zamanda; "metropol" isimli yine monopoly çakması bir oyun deneyimledim uzun süre. orada da iyiydim de partnerlerim hile yapıyordu. ayrıca kazanma bağımlısı bir insanla oynuyorduk sürekli, kaybettiğinde zehir ediyordu valla. ben normal şartlarda hep eğlenmeye ve rekabete bakardım. çok açık ara kazanıyorsam ya da erkenden havlu attıysam bir anlamı kalmazdı. hep bir mücadele sürmeli, son ana kadar da kimin kazanacağı belli olmamalıydı. yani oyun partnerlerim pek de iyi değildi. bu işten haz alan kimselerle oynasam daha iyi olurdu diye düşünüyorum. kesin oynarım dimi eheh.
kutu oyunları, aslında arkadaşlarla beraber bir şeyler yapmanın sembolü gibi. ben her zaman üçten fazla insanın olduğu grup faaliyetlerini çok sevmişimdir. her şeyden önce hepsiyle aynı anda muhatap olabilirsin, daha çok konu konuşulur, daha çok gülünür. oyun da uzadıkça uzar, ya da her ne faaliyette bulunuluyorsa. kalabalık bazen de iyidir, deneyimlediğim için söylüyorum. her zaman olmaz ama hep yalnız da olmaz işte. kutu oyunları da böyle durumlar için bir fırsattır diye düşünüyorum. yoksa ben de bilirim üç farklı personamla oyun çevirmeyi... çok da yaptım bu işleri. maksat kalabalık olsun, eğlence vakit bilmemne paylaşılsın o an..
bu da aklımdaki başka bir meseleydi...
Yorumlar
Yorum Gönder