dosya : malcolm in the middle
çok küçüktüm. izlediğim ilk yabancı dizi olabilir. özellikle sabahları okula gitmeden evvel yayınlanan o kısa 20 dakikalık bölümü izlerdim. bir yandan bir şeyler yiyip, bir yandan altyazısını okurdum. taa o zamanlar orijinal seslendirmenin tadını almıştım.
malcolm in the middle bir aileyi, ortanca ve zeki çocuklarının gözünden anlatan bir komedi dizisiydi. aslında bir konusu da vardı nihayetinde ama genel anlamda bir güldürüydü. anne lois, baba hal iki ilginç karakterdi. dizide en çok sevdiğim aralarındaki sevgiydi. insanlar; hal karakterini oynayan bryan cranston'u genelde; "breaking bad" dizisinden tanırlar. benim için tabi ki her zaman; "hal" olarak kalacak. inanılmaz bir rol modeldi. eşini çok severdi, aklının ucundan başka hiçbir şey geçmezdi. çocuklarıyla iletişimi güzeldi. kendine has hobileri ve bir dünyası vardı. özel zevkleri vardı. günün sonunda ailesi için bir şeyler yapmak isterdi. her zaman orta yolu bulurdu. sinirli bir adam değildi, çözümcüydü. hal karakteri bu sebepten olsa gerek, hem de oyuncusu kusursuz oynadığı için benim için çok değerlidir. hayalim hep öyle bir aile ve öyle bir baba olmaktır. hal neticesinde kusurlu da bir babadır ama iyi yönleri kesinlikle, eksik veya kötü yönlerine ağır da basmaktadır.
anne lois ise, gerçekten çok başarılı bir oyuncu tarafından canlandırılmıştı. özellikle çocuklarıyla olan pasif-agresif ilişkisini çok beğenirdim. bir otoriteyi kurmayı çok iyi becerirdi. en büyük oğlan francis ile gerçekten ciddi problemleri vardı dizide. küçük yaşta askeri okula göndermişlerdi francis'i. bunun sebebi de annesiyle olan sorunlarıydı. francis, lois'in ilk çocuğu olduğu için en zor sınavıydı. ilerleyen zamanlardaki çok sert ilişkileri biraz hayatın gerçeği, biraz da eğlenceli bir sekanstı. francis'in eve dönmesini çok isterdim küçükken. bir yandan üzülürdüm onun uzakta kalmasına. günün sonunda ailenin bütün bireyleri birbirlerini çok severdi. dizi ikiye ayrılırdı, hem ailenin maceraları, hem de francis'in maceralarını izlerdik.
iki numaralı oğlan; "reese" vardı. tam bir serseri ruhlu ama kafası basmayan karakter. abartılı tepkileri ve aklına gelen saçma şeyler çok eğlenceliydi. onun bütün bu haytalığı, annesi lois'e sökmezdi mesela. tabi ki evin içinde her ne kadar baskılasa da, dışarıda zapt edemezdi lois'i. dizinin ana karakteri "malcolm" da çok zekiydi, dizi bir anlamda onun büyüme sürecini ve ergenliğini izletiyordu. kameraya aniden dönüp konuşma modelini ilk olarak gördüğümü hatırlıyorum. belki daha evvel icat edilmiştir bilemem, ama dizi sürerken böyle aniden kameraya dönüp bir şeyler anlatma işi malcolm üzerinde uygulanıyordu. ilk aşkları, ilk hedefleri, kendini topluma var etme çabaları falan. ayrıca kalabalık aileyi geçindirmek için, lois ile birlikte markette çalışırdı da. o yönden sorumluluk sahibiydi.
en küçük oğlan dewey ise, bir anlamda alışılmadık bir karakterdi. yani sürprizler ondan çıkardı. büyüdükçe, oğlan oturdukça daha yetenekli bir hal aldı. epey özgün komedi sahneleri vardır. o oyunculuğu ile de taşırdı resmen.
aile etrafında dönen bu dizide, yan karakterlerin de başarısını unutmam mesela. çoğu bölümde komedi unsurunu tam ortasından yakalarlardı. aslında imrendiğim bir hayattı işte. zibilyon tane sorunları vardı, geçim sıkıntıları vardı. çok kolay ortalık dağılabiliyordu, bir şeylerden feragat etmeleri gerekebiliyordu. yine de günün sonunda aile olabiliyorlardı. hani çok küçükken izleyip sevmiştim, büyük halimle tekrar izledim yine sevdim. komedi dizilerinde hep bir numaram olarak kalacak bir dizi. lois ve hal'in birdenbire gelişen romantik sahnelerini hala unutamıyorum. dediğim gibi keşke öyle bir hayatım olsaydı diye geçerdi içimden. elbette yaşadığım ülke, yaşadığım kültür bunu imkansız kılıyor en başta ama sadece izlerken bile kısa süreliğine de olsa, o dünyada olmak ve o aileyle birlikte nefes almak çok güzel bir olaydı. izlerken hissettiğim tüm duygular, çok gerçekçiydi.
jenerik müziği de çok güzeldir bu arada:
"yes, no, maybe. i don't know...
can you repeat the question?
you're not the boss of me now and you're not so big
you're not the boss of me now
you're not the boss of me now
you're not the boss of me now and you're not so big
life is unfair..."
benim için yine ömürlük hatırlayacağım bir projedir. iyi ki denk gelmişim. çocukluğumun panik odalarından biriydi. bugünün şartlarında bile şaheserdir... bu da aklımdaki başka bir konuydu...
Yorumlar
Yorum Gönder