dosya : merdiven
biraz önce otelin misafir lavabosuna inerken merdivenleri saydım. tam on beş basamak var. geri dönmek istediğimde tekrar saydım yine on beş basamak fark ettim. bir aralar merdiven çıkarken çok tıkanıyordum, şimdilerde seke seke çıkıyorum. sanırım bu konuda bir gelişme var bende.
küçükken en sevdiğim olaylardan birisi, orta büyüklükteki bir merdivenin en başından, en aşağısına tekte zıplamaktı. tabi büyük bir merdivende imkansızdı bu... eski evimizin 8 basamaklı evin giriş kapısına çıkaran merdiveninde genelde zıplardım. zıplamasam bile, tam ortasındaki basamağa basarak inerdim. bütün basamaklara tek tek basmak inanılmaz bir hantallıktı benim gözümde. merdivenler üşengeç insanlar içindir diye düşünüyordum galiba. bugün bile, az evvel fark ettiğim üzere her basamağa basmama işi hala kafamı kurcalıyor. bir yerlerde illa ki bir iki basamağı es geçmek istiyorum. böyle koşa koşa geldiğim o merdivenden, özellikle inerken basamakları es geçerek inip finalde zıplayarak poz verme işini hep havalı bulmuşumdur.
anneannemlerin evi bir merdivenler bütünlüğünün oradadır mesele. kendimi bildim bileli onlara her gittiğimizde zibilyon tane merdiven çıkmak zorunda kalmıştık. üstüne artık işin şov kısmı mıdır, oturdukları ev bile tepeye doğru uzayan giden bir merdivenin köşesindedir. adamlar merdiveni yapıp, yanlarına evler dikmişler. ya da artık yerleşmeki için nasıl bir yükselti seçildiyse, iki ev arası merdivenlerle geçiliyordu. ama gözümü açtığımdan beri merdiven çıkarım aslında.
üniveristenin ilk senesindeki evim beşinci kattaydı. her dışarı çıktığımda o merdivenleri inmek ne kadar zevkliyse, dönüşte çıkmak o kadar eziyetti. sanki bitmeyen bir sarmal gibi, sürekli merdiven çıktığımı hissediyordum. hayatımın belirli dönemlerinde merdivenlerde tıkanırım. ilk tıkanmalarım o dönemde başlamıştı, ben nefes darlığı yaşayan bir şişkoyum sanırım. yine de son zamanlarda gayet rahat hareket ediyorum. hareketli olunca, insan vücudu kesinlikle alışıyor galiba merdiven işine.
nazilli'deki gıdı gıdı tren yolunun o küçük dört basamaklı demir merdiveni vardı mesela. resmen eziyetimsi bir şeydi. bir akşam yağmurlu bir gecede, eve dönerken o merdivene tam adımımı attığımda düştüm. kalçamın üstüne düştüm, hani oturma vaziyetinde düştüm. her yer kaygan olunca, o dört basamağı da tattı oturma organım. öyle bir düşüş yaşamıştım. sanki zıp zıp yapar gibi basamaklara vura vura yere kapaklanmıştım. bir an hareketsiz yattım yerde öyle. üstüme yağmur yağıyordu, sanki silahla yaralanmış gibiydim. kalkamıyordum bile ve üzerime hala yağmur yağıyordu. etrafta kimsecikler de yoktu. sonra kendime gelince kalktım eve gittim bir şekilde, tabi acısı sonradan gelmeye başladı. uzun bir süre ne zaman otursam acı çektim. bütün oturma duyumu elimden almıştı o dört basamaklı demir ya da metal merdiven neyse işte.
aslında bu demirimsi merdivenlerin artık korkuluk mu deriz, yoksa tutacak mı deriz kenarlarındaki şeyler var ya işte. onlardan kaymak çok zevkliydi çocukken. bir başka merdivende, öğrendikten sonra aşağı inerken hep o tutma yerinden kaymayı seçerdim. süzülüyordum sanki öyle bir histi. tabi paslı olabilme ihtimali vardı her zaman. annem her kaydığımda bana tetenoz kartını kullanıyordu.
yasemin mori'nin venüs'te uyandım şarkısında; "bir yanım merdivenlerle göklere dayalı" şeklinde bir cümle geçer nakaratta. şarkıda en en en sevdiğim kısım da budur mesela. bunun sebebi her zaman merdivenlere bir sempatim olduğundan olsa gerek. yani aşağıdasın, yukarıda bir yer var. orayla bağlantın için yapılan bir şey. bence insanların aklına gelen en güzel şeylerden birisi. bu tahtaları birleştirip büyük h harfi gibi yaptıkları da, beton döküp üzerine mermer koydukları da.
beton merdiven yapımına şahit olmuştum küçükken. çalıştığım yerin, bodrum katını kullanma kararı almıştı patron. aşağıdaki atölyenin hemen altındaydı bodrum ama bir bağlantı yoktu arada. bodrum katına inmek için çok başka bir yol gerekiyordu. işte atölye ve bodrum katını bağlamak istediler. öncelikle kocaman bir delik açtılar. ardından bir kalıp getirdiler. zikzaklı bir kalıp. tahtalardan yapılmış bir merdiven gibi. atölyede başlayıp bodrum katında bitiyor. sonra o kalıbın içine beton döktüler. kurumasını beklediler. sadece geceleyin bir kedinin minik pati izi kalmıştı betonun üstünde. tabi bu betonun içine demirler de koydular. altına da destekleyici bir şeyler koydular. yine de bir merdiven altı da olmuş oldu. patron özellikle istemişti belki malzeme koyarız diye. kocaman dükkan yani, hala malzeme koyacak yer kovalıyordu. ama işin finalinde sağlam bir merdiven olmuştu. sonra mermerciler sarımtırak bir tonda mermer çektiler o betonun üstüne ve merdivenimiz olmuş oldu. oraya o kadar çok inip çıkmıştım ki, 11 basamaklı olduğunu hala hatırlıyorum. kafamızı çarpmayalım deliğin diğer taraflarına süngerimsi bir malzeme de çekilmişti.
merdiven yapımını zevkle izlemiştim. eğer yine yakınlarımda bir merdiven yapılırsa güle oynaya izlerim. hatta bir gün kendi merdivenimi kendim yapmak isterim. kocaman bir ev gibi zor değil, ancak işe yaramaz da değil. merdiven kesinlikle hayatta bir işe yarar bence. merdivenler, sadece iki farklı kat arasındaki bağlantıyı kuran yapılar değildir; bazen bir dönüm noktası, bazen bir metafor, bazen de geçmişle gelecek arasında gidip gelen bir yolculuğun sessiz tanıklarıdır. günümüzde betonarme, ahşap, çelik gibi farklı malzemelerle inşa edilen merdivenler, yalnızca işlevsel birer araç gibi görünse de, tarihin her döneminde farklı anlamlar taşımışlardır. antik yunan'da amfitiyatroların merdivenleri sanat ve düşünceye bir geçiş sağlarken, orta çağ'da şatolardaki spiral merdivenler güvenlik ve savunma amaçlı inşa edilmiştir. küçümsenecek şey değildir yani merdiven işi.
ayrıca yüksekte çalışan ustaların, çıktığı merdivenleri ayağı ile bol bol tutmuş bir insanım. o gri açılır a merdivenleri defalarca taşıdım ve biri üstündeyken altında ayağımla baskı uyguladım. ustalar düşmemeli, ki düşerse üstüme düşerdi öyle durumlarda. tabi sıkıcı bir işti... öyle durumlarda merdivenin üstünde yazan her şeyi ezberlerdim.
bu da aklımdaki başka bir meseleydi işte...
Yorumlar
Yorum Gönder