dosya : nazilli
üniversite tercihleri açıklandığında, ne aydın hakkında ne de nazilli hakkında bir fikrim vardı. biraz bölüm sebebiyle tercih etmiştim orayı aslında. aşağı yukarı da burayı kazanacağımı, burada okuyacağımı biliyordum. benim için esas heyecan konum özelinde değildi zaten. evden uzaklaşmak, kendi başına olmak ve en önemlisi babamın otoritesinden sıyrılmak istiyordum. tek başına hayata hazır mıydım hiç bilmiyordum. onca sene aslında tek başıma çalışmış, kendi çapımda bir hayat yaşamıştım dışarıda. ancak aile ilişkileri bakımından hiç özgür değildim. son seneler çok kötü geçmişti zaten.
ilk kazandığımda, anonim chat sitesinin birinde nazilli'de yaşayan birisine; "orada burger king var mı?" demiştim. yani beklentim çok düşüktü. kendi yaşadığım yerin daha gelişmiş olduğunu düşünüyor, başka bir yerin sanki fazla taşra kalacağını düşünüyordum. aslında bu sorular, gittiğim ve sevdiğim zincir mağazaların varlığı idi. o günlerde bunu düşünmüştüm. nazilli herhalde biraz küçük ve boş bir yerdi diye aklımdan geçiriyordum. gezmeye de artık izmir'e falan giderim diyordum.
nazilli'de aslında başlarda o kadar vakit geçiremedim. nasıl bir yer olduğuna dair fikir edinemedim. yabancı diller yüksekokulu aydın merkez'de idi. bir sürü olay falan filan oldu. 7 gün nazilli'deki kyk yurdunda kaldıktan sonra soluğu aydın merkez'de aldım. başlarda aydın merkez çok güzel gelmişti. senenin bitip nazilli'ye dönme fikri daha ilk günlerde canımı sıkmaya başlamıştı. bizim fakültenin taşınma dedikoduları vardı zaten. içimden keşke taşınsa da, oraya hiç bulaşmasam diye düşünüyordum. öyle çok gezmemiştim, yaşamamıştım nazilli'de ancak duyduklarım ve hissiyatım olumsuzdu yani. aydın merkez'de aham şaham değildi ama işte nazilli'yi o kadar küçümsemişim ki, kötünün iyisi diyerek bağlanmıştım oraya.
sene içinde bazı sebeplerden dolayı gitme-gelme durumlarım oldu. gezdim, görmeye başladım. zamanla kanım ısındı ve nazilli'de yaşama fikri hoşuma gitmeye başladı. öyle de oldu zaten. ertesi yıl nazilli serüveni başladı. çok tatlı bir yerdi gerçekten. geçirdiğim dört sene de gayet iyi geçti şehir olarak. gezmekten, tozmaktan bahsetmiyorum. bir şehire ne kadar ait hissedebilirsem, o kadar ait hissettim orada geçirdiğim zamanlarda. doğup büyüdüğüm yerden katlarca farklı geliyordu. sokakta gördüğüm insanlar bile farklıydı. o kadar alışmışım ki bazı şeylere, aslında normal olan bana çok güzel geliyordu. aşırı kalabalık değildi mesela, bol bol öğrenci vardı her yerde. sakin insanlar görüyordum orada burada. gelişmişliği de vardı nihayetinde bir yerlerde. öğrencilerin varlığı bir gelişmişliğe zorlamıştı orayı, tabi geleneksel durumundan da çıkamamıştı. çarşıyı ne kadar modern ve tatlı geliyorsa, kırsalı da o kadar geleneksel kalıyordu.
her yer, her yere yakındı. mesela ilk geldiğimdeki kyk yurdu bile çook uzaklarda gözükse bile en fazla 20 dklık yoldu yürüyerek her şeyin yaşandığı yere. oturduğum evler hep bir yürüme mesafesiydi şehir merkezine. bir şey gerektiği zaman çıkıp yapıyordun. otobüse sadece okula gitmek için binmek gerekiyordu. her yer elinin altındaydı çünkü. bazen aydın merkez'e gittiğimde başka bir yere gitmiş gibi hissediyor ve nazilli'ye dönmek istiyordu ayaklarım.
yolda yürürken rastgele gördüğüm bir kahveye oturup çay sigara yapabiliyordum. ya da var olan bir sürü parkın herhangi birine geçip bankta etrafa bakabiliyordum. bir öğrenci olarak her şeye erişim de vardı. nereye gittiğini yadırgayacak bir insan yoktu. elalem ne der diye kafanı eğip gezeceğin hiç bir durum yoktu. herkes dilediği kadar özgür takılıyordu. yolda yürürken içen insanlar vardı, ya da zikir çekebilen insanlar. kimse, kimsenin işine karışmazdı.
o küçük otogarı defalarca uğrağım oldu. hemen karşısındaki küçük sanayi, onun da arkasındaki gıdı gıdı tren yolu.. ve biraz yürüyünce karşına çıkan kedili park, sonra da oturduğum ilk ev. panjurlu bir evdi, aslında çok mantıklı bir hamleydi. içindeki her eşyayı ben aldım, alınmasına vesile oldum. aydın'da yabancı diller bittiği zaman tutmuştum evi daha yaz başlamadan. bomboştu, evin kendine ait bir yer yatağı vardı sanırım bir kaç tane de eşya. aydın'daki evi kapattıktan sonra, kocaeli'ye dönmeden evvel üç kaldım o boş evde. boştu ama sanki bana dolu gibi gelmişti. sonra o yaz, başka bir öğrenciden aldığım eşyalarla kendi odamı dizdim. eve çıktığım çocuklarla beyaz eşya falan aldık ikinci el. mutfağı, banyosu, kendi odam... işte şimdi bir şeye benzemişti. zamanla yeni yeni şeyler koydum o eve. bana ait gibiydi, çok güzeldi. orada her gecem huzurlu gibiydi. istediğim zaman, istediğimi yapardım.
sonra başka şeyler oldu. eski kız arkadaşımla, başka bir eve çıktık. orası da çok güzeldi. sıfır bir evdi... hele bir balkonu vardı aman tanrım! o serin gecelerde oyun oynardık sürekli. karşı komşuyu dikizlerdik, elli küsür yaşlarında olmalarına rağmen balkonda aşık gibi otururlardı her gece. yani istemeden şahit olurduk. o balkona iki tane berjer almıştım. öyle rahattı ki, öyle sakinleştiriyordu ki. o evde çok güzel günler geçirdik. bazen gerilsek de, her şey iyiydi.
yakın zamanda iki evimi de ziyaret ettim. nazilli'yi tekrar görme fırsatım oldu. öyle özlemişim ki duygulanmamak elde değildi. tekrar orada yaşamayı, oraya ait olmayı çok istedim. oraya yerleşmek, gerçekçi bir iş bulmak çok zordu haliyle. belki bir memuriyet, oraya ancak öyle kazık atabilirdim. ya da kendi işimi yapsam.. bunlar nasip olmadı. ben çok sevdiğim nazilli ile ayrı düştüm. orası benim büyüdüğüm yerdi, ayakta durduğum yerdi. sorunlar vardı şimdiki kadar büyük olmasa da ama her sorun çözülebilir dururdu. dışarı çıktığımda, hadi çıkmasam bile balkondan hava aldığımda kendimi güvenli hissederdim. orası için; "uzun yaşayan insanların şehri" falan derler. ben kısa yaşasam da pişman olmazdım. yine de iyi ki diyebiliyorum geriye baktığımda, unutulmaz zamanlar geçirdiğim bir yerdi.
yeşil mahalledeki dandik kyk yurdu, yeni mahalledeki evim, o evin civarındaki yürüyüş güzergahım, gıdı gıdı tren yolu, uzun çarşı, sokak arası eski tip dükkanlar, gıt gıt chicken, bayırı çıkınca karşılaştığım her sene; "kapatıyoruz" afişi asan ama asla kapatmayan ucuzcu, sümer kampüsüne inen cadde, oralardaki ikinci evim, o sokaktaki hayattan bezmiş tekelci, kısmetim pide, caddelerde random karşıma çıkan turunç ağaçları, dört tarafında da bir yerleşme ama farklı hayatlar olan o şehir merkezi... çoğunu sürekli hatırlıyorum. dönüp bakınca neredeyse beş sene olmuş buraya veda edeli. ancak yaşadığım her şey aklımda. belki bir gün yeniden yollarımız kesişir nazilli!
bu da elbette kafamdaki başka bir meseleydi.
Yorumlar
Yorum Gönder