dosya : otobüs

     gözümü dünyaya açtığımdan beri hayatımda olan bir kavram; "otobüs" bunun bir sebebi var tabi ki, babam bir otobüs şoförüydü. şehirlerarası değil, kocaeli içerisinde çalışan bir tipti. yani körfez ilçesinden, kocaeli'nin şehir merkezi dediğimiz izmit'e giden bir hatta çalışırdı. en son hala çalışıyordu bilemiyorum.. 

    hani daha yürümeyi öğrenmemişken kendimi otobüslerde bulmuşumdur. bu biraz fazlaydı. şöyle açıklayayım...babam sırf zevkine beni yanına çağırır, yolcu gibi oturttururdu o otobüste. dünyanın en saçma işiydi. yani ne gerek var? oturup sohbet etsek, şakalaşsak, baba oğul vakit geçirsek anlardım. hiçbir şey yapmadan boş boş oturur koca gün gidip gelirdik izmit'e... konuşmamayı geçtim, daha küçücük bir çocukken bile, "arkaya bakmadığım için" küfürler yerdim. saçma bir beklentisi vardı o konuda. aynalarını kullan ihtiyar! ota boka, çağırdığı şeyler beni delirtirdi. sırf mesela balığı izmit'den aldırmak için beni otobüsle yollayıp gönderirdi, sonra da geri gelirdim. ya da, körfez'de dağımsı bir yer var, oranın sütü güzel diye ben yine otobüs'e bindirilip gidip gelirdim. ulan bir yere de yürüyerek gideyim! gideceğim her yer o otobüslerle gidilen yerler. 

    eh tabi lise'de her gün otobüse binmeye başladım. yine beleş gitmek için babamın saatlerini veya söylediği otobüsleri beklemek ya da yetişmek zorunda kalıyordum. işin saçmalığı da zaten, asla o durağa gidip rastgele bir otobüse binemiyordum. neye bineceğim belliydi. çok ufak tefek para hesapları... tabi koca seneye vurunca iyi kar etmiştir. lise'ye giderken, otobüs'e son duraktan bindiğim için hep ayakta giderdim. sabahın sekizinde tıklım tıklım dolu otobüsün içinde, ayaklarım karıncalanırdı. bende bir huy var, böyle sabit bekleyince hareketsiz ayaklarım karıncalanmaya başlar. kaşınır falan... zor bir meziyettir. genelde otobüslerde olur zaten. ki ben de çok sık kullandığım için dibine kadar çektim bu sıkıntıyı. kafayı yerdim dolu otobüste hareketsiz ayakta beklemeye. hele ki o kaşıntı daha yolun başında başladıysa... dakika sayardım yani.

    yaşlılara yer verme işi de başka meziyetti. çocukken gerçekten içimden gelirdi ama ne zaman ki bunlar beleş binmeye başladı, hep salağa yatıp yer vermedim. çünkü bir çoğunda arsızlık var. böyle gelip tepene dikilirler, sanki mecburmuşsun gibi beklentiye girerler. yani dostum para bile vermiyorsun, bırak içimden gelirse veririm yer. üniversite'de bunların beleşçiliği yüzünden sınav kaçırıyordum neredeyse! 

    üniversite demişken, sonra da çok sevdiğim uzun yolculuklar başladı. çok seviyorum hala... böyle şehiriçi gibi değil. mümkünse en az 10 saat olacak o yolculuk. her uzun yolda bir maceram vardır. uzun yolda, gördüğün muamele başkadır. sanki hayatın gerçekliğinden koparız. yani yoldasındır, her şey durmuştur. gideceğin yere kadar bir şey düşünmek zorunda değilsindir. uyursun, önündeki minik ekrandan bir şey seyredersin, camdan dışarıyı izlersin. yapacağın eylemler hep belirli bir nokta içindedir. eh tabi oturup telefonla konuşanlar da oluyordu. öyle durumları da hiç sevmem. sessiz sessiz gidecek o yolculuk. muavinin; "sayın yolcularımız falanca dinlenme tesislerine varmış bulunmaktayız. mola süreniz 25 dakikadır." uyarısı harici kendim seçmediğim hiç bir sesi duymak istemem. 

    gece yolculuğunu çok severim. gündüz bir iki kere tercih etmiştim ama çok kötüydü ya. gece harikadır, gece olmalı bu işler yani. öyle oturup da uyumam hem. kocaman saatler senindir. tabi dinlenme tesisinde inip sigara yakmalı sekanslara bayılırım. yaz da olsa soğuktur oralar hep mesela. ancak içtiğin sigara çok başka gelir. bir dinlenme tesisi fetişiyimdir. gözleme yerdim hep çok pahalı olduğunu bile bile mesela. ya da random bir yerde denk geldiğim; "susurluk ayranı" gibi mesela. bazı lezzetler bazı yerlere özel gibi sanki. bunu içeceksem bir dinlenme tesisinde içerim mesela. biraz daha mesela dersem gözaltına alınacağım herhalde. 

    bu uzun yolculuklarda, ikram işinde fena mutlu olurdum başlarda. yalan söylemeyeceğim bir ikram bağımlısıyımdır. muavin o ikram arabasını ortaya çekip hazırlığa başladığında bir keyiflenme başlar bende. yüzüm gülümser, 300 metre öteden seçimlerime karar vermeye başlarım. muavin yanıma geldiğinde de, haberim yokmuş çok umrumda değilmiş moduna bürünüp, alabileceğim en kaliteli şeyleri alırım. bu iş böyledir çünkü. ne koparabilsek kardır. sonuçta ücretsiz! 

    muavinlerle kurduğum saçma sapan sohbetler ve samimiyetler vardır mesela. bir yolcu muavinle kapıştığı zaman, muavini yakaladığım an sessizce; "sen haklıydın. ayıp etti sana ama alttan al be!" diyerek operasyona başlarım. alttan alttan gazı veririm. tabi bu işlem fısır fısır döner. sonuçta malum yolcuyu da kışkırtmamak gerekir, ama bu hareketimle muavini de kafa kola almış olurum. bir sonraki ikramda bu bana fazlasıyla döner tabi. 

    son olarak bir anıyı anlatayım. ısparta'dan kocaeli'ye gittiğim bir seferde. otobüsün en arkasında yabancı bir kadın vardı. ismi şu an niye aklıma gelmiyor bilmiyorum ama sarı kıvırcık saçlı dehşet bir şeydi eheheh. yani yaşı vardı tabi ki. en arkada oturmuş bir şeyler anlatıyordu kameraya. bizim türkolar tabi hemen; "bu karı bağırıyor la" diye rahatsız olup moda girdiler. sonra muavin yanaştı ve bir şeyler söylemeye çalıştı. dil bariyeri oluşmuştu. muavin ingilizce bilmiyordu, kadının da türkçe'ye dair bir fikri yoktu. tabi ben hemen müko ingilizcemle olaya dahil olup, iki tarafın da birbirlerine söylemek istediklerini çevirmiştim. ulan nasıl bir cahil otobüse denk geldiysek, bunu yaptığım an bir alkış almadığım kalmıştı. millet şaşırarak beni izlemişti, bilmiyorum belki de hayatımda kendimi en havalı hissettiğim andı. sonra tabi kadınla bir ikili sohbete giriştik. millet nerede omuzlara alacak beni, ben de o sıra bizim insanımızı kötülüyorum. "dil bilmezler işte..." falan diyorum. kadın çok nazikti ama, benim eleştrilerime de; "öyle demeyin, kimse zorunda değil." falan demişti. düşün yani, allahın antalya'sına arkadaşını ziyarete gelmişsin, orada bile otobüs yolculuğunu özel ders vererek değerlendiriyorsun. kadın vaktini değerlendirmeyi iyi biliyordu. şikayete, umursamamaya rağmen devam etti çat çat dersini anlatmaya. işi bitince de taktı kulaklığı uyudu. bizim şikayet tayfa da, arkasından eleştire eleştire devam ettiler. o kadına selam olsun. siması aklımda ama ismi aklımda değil. 

    otobüs işi, bu yazdıklarımdan çok daha fazlasıydı. hayatımı saniye hesabına dökersek, otobüslerde geçen saniyeler hatırı sayılır bir yere ulaşır gibi duruyor. bununla ilgili aklıma daha spesifik bir şey gelirse yazarım tabi. şimdilik otobüs de, bu kadarıyla olsa da aklımdaki bir başka şeydi... 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

dosya : ipek

dosya : gravity falls

dosya : it crowd