dosya : yasemin mori

     seneler evvel, yine bir yaz işimde bu sefer atölyede değil bilgisayar başındaydım. tüm yaz işlerime kıyasla daha rahat bir işti. tabi her işi olduğu gibi bu işi de kıvırıyordum. beraber çalıştığım bir yasin abi vardı. geçim sıkıntısı, ailesel problemler, her gün uzaktan gidip gelmek ve işteki memnuniyetsizliği çok fazlaydı. patronla başka bir bağları olduğu için de, hatır niyetine bir çok şeye susuyordu. elbette işini iyi de yapan bir insandı. 

    bir gün ofisteki bir laptopa boylu boyunca kahve dökmüştüm. benim paniğime kıyasla son derece sakin kalarak bazı çözümler üretti o an, kimseye çaktırmadan kuruttu ve bozulmadan atlattık o günü. soğukkanlı halleri gerçekten bir kriz yönetimiydi. hani o kadar derdi olan bir insan için özellikle dikkat çekiciydi. ikimiz günün çoğu saati yalnız başımıza kalırdık orada. o kendi bilgisayarından, hoparlöründe bazı şarkılar açardı. mori'yi özellikle severdi. 

    benim yasemin mori hakkında tek bildiğim reklamlarda da çıkmış olan; "nolur nolur nolur" şarkısıydı. yasin abi'nin açtığı mori şarkılarını duydukça aşina olmaya başlamıştım. aslında herhangi bir yerde denk gelip yine beğenebilmeye bakar bazı sanatçı ve şarkılara olan tutum. ancak onun dinlerken girdiği haller ve bahsederken ki heyecanı ister istemez bir merak uyandırıyordu. ben de bir iki ondan, gerisi benden olmak üzere o güne kadar ki bütün diskografisini elden geçirdim. yeni şarkılar duydukça daha da hoşuma gitmeye başladı. farklı bir şeyler deniyordu ve hoşuma gitmişti. zaten ben farklı işleri çok severim, o kadar benzer iş var ki piyasada artık insan aynı şeyi tüketmekten yoruluyor. her yeni bir soluk ister istemez, yeni bir pencere açıyor misali farklı hissettiriyor. mori de tam o şekilde işlemişti içime..

    o günlerde ilk içine atladığım albüm, en yakın zamanda çıkmış olan; "finnari kakaraska" albümüydü. baştan sona özgün şarkılar olduğunu hissettirmişti bana. hem genele satacak parçaları, hem de daha özel zevklere hitap eden şarkıları vardı. 

    sanatçılar albümlerine isim verirken farklı yollar tercih ederler. kimisi çıkış parçasını ya da ana odak şarkısını, albümün de ismi yaparlar. bazıları da şarkıların isimlerinden bağımsız bir isim verirler albümlerine, böyle davranan kişilerin albümün ismini bir parçanın içinde minik bir cameo olarak geçirmesi benim çok hoşuma gider. hani bunu bir şekilde bulup fark etmek falan büyük iş başarmış hissettirirdi beni. mori, finnari kakaraska albümünde bunu "kadınlar" parçasında yapmıştı. parçada geçen bir kısım, bir şekilde beynim tarafından ezberlenmiş ve ara ara transa geçer gibi söylediğim bir paragraf gibi; 

    "parıldıyor ışıldıyor sfenkslerden, mücevherlerden bile çılgın aşkımız

    meçhul gezegenlerde melanjın kökünü buldum ve erittim

    yudumla fıstıki bir makam çalacak

    prizmatik kuşlar uçacak

    meteorlar sıyırıp geçiyor

    kalbim güm güm atıyor

    ab-ı hayat bu iç iç kudur

    finnari kakaraska'ya doğru fantastik bir macera bu"

    işte bazen nedenlerini bilmesek de bazı şeyler çok hoşumuza gider ve bizim aklımızda yer edinir. şarkının bu kısmı o kadar güzel yazılmış ki, öyle güzel örmüş ki benim için zirvelerden birisidir. sanırım onu en çok bu yüzden seviyorum. bu sözler oldukça soyut ve metaforik bir anlatım içeriyor. bir keşif, aşk veya büyülü bir yolculuğu anlatıyor. aşkın, uzayın, doğanın ve fantastik unsurların iç içe geçtiği, rüya gibi bir atmosfer yaratması aslında çok özel biri olduğunu temsil ediyor benim için. 

    bir şarkıcı düşünün, sesi hem keskin hem yumuşak, hem deli hem sakin. şarkıları anlatmakla bitmez, çünkü her biri başka bir hikaye, başka bir dünya. yasemin mori tam olarak böyle biri. müziğinde sadece ritim ve melodi yok; onun şarkılarında rüya var, delilik var, şiir var, en önemlisi de bir başkaldırı var.

    yasemin mori’yi farklı kılan şey ne mi? belki de hiçbir zaman tek bir janrın içinde sıkışıp kalmaması. rock, alternatif, elektronik, indie, deneysel… onun müziğini tanımlamaya çalışmak boşuna. her albümde yeni bir şey denemekten korkmuyor. ama bu deneyselliği yapay bir ‘farklı olma çabası’ değil, tamamen doğal, içinden gelen bir şey. şarkı sözlerine baktığında da bunu hissediyorsun. sözleri neden bu kadar güçlü? çünkü yasemin mori’nin yazdığı her satır, bildiğimiz kalıplara uymuyor. basit aşk sözleri ya da klasik isyan naraları değil bunlar. onun dizeleri, bir rüyanın ortasında duyulan fısıltılar gibi. bazen anlamını tam çözemiyorsun ama bir şekilde sana dokunuyor, seni içine çekiyor. metaforlar, imgeler, masalsı anlatımlar… her kelimesi, başka bir şey çağrıştırıyor. işte bu yüzden yasemin mori’nin şarkılarını ezberlemek zor, ama hissetmek kolay. çünkü o şarkılarıyla hikayeler anlatıyor, imgeler yaratıyor. sesleri de bir anlatım biçimi olarak kullanıyor. bazen vokalini fısıltıya çeviriyor, bazen çığlık atıyor. şarkılarını dümdüz okumuyor, yaşıyor, yaşatıyor. elektronik altyapılarla, sert gitarlarla, vurucu davullarla, zaman zaman da tamamen akustik dokularla oynuyor.

    örneğin, "nolur nolur nolur" şarkısını ele alalım. şarkının başında sakin bir akış var, derken bir patlama geliyor. vokaliyle, melodisiyle, düzenlemesiyle seni içine çekiyor. müziğin her anı sürprizli. bir şarkı başladığında nasıl biteceğini tahmin etmek zor. tam sakin bir akış beklerken, aniden kaotik bir melodiyle sarsılabiliyorsun.

    bir başka örnek "estirelim mi" şarkısı. bu parçada yasemin mori’nin vokal değişimlerine şahit oluyoruz. sakin başlayan parça, ilerledikçe yükselen bir coşkuya dönüşüyor. altyapıdaki hafif egzotik dokular, dinleyeni bambaşka bir atmosfere taşıyor.

    "gel" şarkısında ise tamamen farklı bir yönünü görüyoruz. burada yalın ama vurucu sözlerle sade ama etkileyici bir anlatım var. mori’nin vokali, şarkının duygusal yoğunluğunu mükemmel şekilde yansıtıyor.

    "uzaylılar" gibi eğlenceli, enerjik ve deneysel parçalarda ise onun sıra dışı ruhunu hissedebiliyorsun. farklı ses efektleri, beklenmedik ritim geçişleri ile dinleyiciyi sürekli uyanık tutuyor.

    "avcı" şarkısındaki gibi, sanki bir hikaye anlatır gibi şarkı söyleme deneyimi de eşsiz bir meziyet bence.

    "venüste uyandım" şarkısı ise yasemin mori’nin kozmik ve deneysel ruhunu yansıtan en etkileyici parçalardan biri. bu şarkıda hem elektronik altyapının gücünü hissediyorsun hem de mori’nin masalsı anlatımı seni başka bir gezegene taşıyor. sözlerdeki bilinmezlik hissi ve uzayın derinliklerinde kaybolma teması, onun anlatım gücünü bir kez daha kanıtlıyor. keza benim de en sevdiğim şarkılarından biri olarak yerini almaktan çekinmiyor. 

    popüler müziğin her şeyi basitleştirdiği bir dönemde, yasemin mori’nin müziği, derinliğini kaybetmeyen nadir şeylerden biri. onun şarkıları kolay tüketilmiyor, çünkü sindirilmesi gerekiyor. ve bir kez içine girdin mi, çıkmak istemiyorsun. işte bu yüzden yasemin mori sadece bir şarkıcı değil. o, kelimeleri, sesleri ve duyguları kullanarak bambaşka bir dünya kuran bir hikaye anlatıcısı. kendisini bu kadar övmem de galiba bir dönem için, gerçekten bana iyi gelmesinden kaynaklanıyor.

    bu da aklımdaki başka bir konuydu işte...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

dosya : ipek

dosya : uygur kardeşler

dosya : gravity falls