dosya : fernando alonso

     herkesin bir kahramanı vardır, idolü vardır ne bileyim örnek aldığı birileri vardır. hatta daha da ileri gidersek, varlığı ile kendisini mutlu eden kişiler vardır. bu yazıda ismi geçecek şahıs benim için çok özel birisi. günahıyla, sevabıyla çok uzun seneler oldu. bir şanstır ki, aklım ermeye başladığında beri kendisini bir şekilde takip edebiliyorum.

    küçükken girdiğim televizyon zappinglerinde bir araba yarışı gözüme çarptı. ancak bildiğim arabalar gibi değil. daha farklı gözüken, bol renkli, üzerinde sponsorlar olan ve çok hızlı olan arabalar. ekranda da kimin hangi sırada olduğu yazıyordu. kısaltmalar halinde böyle. sonra her kişinin bir de takımı vardı. anlamıştım ki her takımın iki arabası vardı. bu arabaları kullanan kişiler de pilot olarak nitelendiriliyordu. ilk seferimdeki detayları hatırlamıyorum elbette ama bu şeyin yayınlandığı günü öğrenene kadar canım çıkmıştı. kanalın ismini anlamıştım ama ne zaman yayınlanacağını bilmiyordum. ilk izlediğim şey bir pazar günü öğle saatlerindeydi, ben ise her gün o kanala sürekli bakıyordum acaba yine çıkacak mı diye... günler günleri kovalarken bu inadımdan hiç vazgeçmedim. sonra bir gün gece saatlerinde fragmanını yakaladım. pazar günü ispanya yarışı olacakmış. o gün günlerden perşembe idi.. sonunda günü ve saatini öğrenmiştim ve beklemeye koyuldum. ancak yine de sürekli o kanalı kontrol ediyordum. 

    pazar günü geldiğinde 1 saat öncesinden açıverdim kanalı. reklamlar, alakasız programlar ve işte yarışa denk geldim. ilk izlediğimde vızır vızır gidiyorlardı. bu seferinde ise yolun ortasında hepsi bekliyordu, start alıp başlayacaklardı. peki o start sıralaması nasıl oluyordu? spikerin sesini pür dikkat dinliyordum. meğersem cumartesi günü de, buradaki başlangıç sıraları için bir şeyler oluyormuş. evet, yarışlar haftasonu yapılıyormuş. hangi günler yapıldıklarını öğrenmek kalmıştı geriye. bunları düşünürken yarışa odaklandım. inanılmaz keyifli bir şeydi. ekrana gelen görüntüler, arabaların ilerlemesi, sürekli gözüken insanlar, pilotların telsizdeki konuşmaları. birden deli gibi hoşuma gitmişti. tabi o zamanlar detay namına hiçbir şey bilmiyordum, kimin önde gittiğini biliyordum ama birinin birdenbire herkesi geçip kazanabileceğini falan düşünüyordum. hoşuma en çok mavi araba gitmişti. sarı detayları olan mavi araba... üzerinde bir şeyler yazıyor ama okuyamıyordum. alonso diye bir adamın ismi yazıyordu ekranda.. o gün yarışı ikinci bitirdi. sonraki bütün yarışlarda onun kazanmasını dileyerek geçirdim hayatımı... 

    bir akşam babam eve geldiğinde, otobüste unutulan bir dergiyi fırlattı bana. yok artık, formula 1 ile alakalı bir dergiydi, türkçeydi. adeta aşık olmuştum. içinde her şey vardı. yarışların tarihleri de yazıyordu.. magazinsel haberler, neler olup bittiği. dergiyi okuya okuya formatı anlamıştım. yani bu sporda neler olup bittiğini kavramıştı kafam. sene 2004 bu arada.. ilk yarışımı 2003'de seyretmiştim ama 2004'de esas mevzuyu öğrendim. alonso gelecek vaat eden bir isimmiş. ama her yarışı da kırmızı ferrarisi ile schumacher diye birisi kazanıyormuş. 2000 yılından beri hep o kazanmış, yenilmezmiş. ayrıca arabası da çok hızlıymış. bunları öğrendikçe, alonso'nun kazanması beni daha çok şevklendiriyordu. bir şekilde bu adamın kazanmasını istiyordum. dualar ediyordum. o denli kafayı takmıştım. 2004 senesi yine schumacher'in liderliği ile geçmişti. 

    babamın bana bu hayatta yaptığı en en en güzel şey, f1 racing isimli dergiyi bir dönem almasıydı. yalvar yakar aldırıyordum. über pahalı bir şey değildi, alırken bile elli ton laf ederdi ama günde 10 defa arayarak aldırtırdım. en çok buna ısrar ederdim. karşılığında istemediğim saçma şeyleri yapmak uğruna hatta.. neyse efendim 2005 senesi öncesi dergiden okuduğum kadarıyla alonso'nun takımı umut vaat ediyormuş. bir şeyler değişebilirmiş falan falan. o sene alonso'nun yanına italyan bir adam gelmişti. dergi nedense bu adamın bir şeyler yapabileceğini düşünüyordu ona yer veriyordu. alonso da hızlı ve yetenekli diye tabir ediliyordu tabi.. marttaki avustralya yarışı için sabahın köründe televizyonu açmam gerekiyordu. o gece hiç uyumamıştım. saatler saatleri kovaladı. cumartesi sabahındaki sıralama turları için de uyumadım tabi. o sene için içimde bir heyecan vardı. alonso, schumacher'i yenecek gibi hissediyordum. kocaman bir seneden bahsediyoruz tabi ama içimdeki yangın beni esir almış gibiydi. 

    o sabah sıralama turlarında yağmura denk gelen alonso epey arkalardan başlayacaktı yarışa. onun takım arkadaşı italyan ise gerçekten de hızlanan arabasıyla ilk sırayı almıştı. sanırım derginin dediği doğru çıkıyordu. schumacher'i yenecek kişi alonso değildi. tabi ben yağmurun etkisini çok anlayamamıştım. sadece italyan'ın daha iyi olduğunu düşünmüştüm direkt. sonra ertesi günkü yarışı da italyan kazandı. alonso ise gerilerden gelip, bir sürü geçiş yaparak. beni de heyecandan gebertecek seviyede bir performansla üçüncü bitirmişti. alonso geçiş yapıyordu bu yüzden de sürekli ekrana geliyordu. zaten o gün karar vermiştim, sonuçlar değil gördüklerim etkiliyor beni diye... alonso kazanamamıştı ama o yarışın tek yıldızıydı. herkesi yenebilecek kadar iyi olduğuna karar vermiştim. 

    sonraki yarışı alonso kazandı, ondan sonrakini de...hatta ondan sonrakini de... rüya gibiydi. inanılmaz mutlu oluyordum. en iyi oydu. gurur duyuyordum onu desteklediğim için. her kazandığı yarış sonrası, parmaklarıyla o yarışın kaçıncı kazandığı yarış olduğunu gösterirdi. bir de çok komik sevinçleri vardı. schumacher denen adam ortalıkta yoktu ama bu sefer de finlandiyalı raikkonen diye bir adam bela olmuştu başımıza. en hızlı araç ondaydı, çok geçmeden o kazanmaya başladı. alonso'nun onu geçmeye gücü yetmiyordu. izlerken sinirleniyordum.. ufacık yaşımda ağız dolusu küfürler ediyordum. nefret ediyordum raikkonen kişisinden.. alonso yine kazanmalıydı. ben döndüm yine dua sekanslarına... bir yarışta raikkonen lider gidiyor, alonso da arkasında. böyle iki pilotun arasındaki farklar saniye cinsinden belirleniyor formula 1'de.. işte fark 10 küsür saniye iken, turlar azaldıkça alonso'nun arayı kapattığı bilgisi geliyor ekrana. yerimde duramıyorum... raikkonen'de bir sorun olduğunu söylüyor spiker. ağız dolusu küfürlerle bela okuyorum, yok olmasını diliyorum. alonso'nun geçmesini diliyorum. son tura giriliyor. fark 1 saniyeye kadar imiş... raikkonen sürünüyor, alonso peşinde... gümüş siyah araba belirliyor hemen arkasıda mavi sarı araba takipte... son tura girmişiz. raikkonenin araç görüntüsü varken birden birde lastiği kopuyor ve kaza yapıyor... alonso vızır vızır geçip liderliği alıyor. daha mutlu olduğum başka bir an yok yani. öyle bir çıldırmaca, öyle bir sevinç... o yarışı alonso kazanıyor. hatta kendi kutlamasında bile abartıyor. ekran başında da ben deli saçması şeyler söylüyorum ufacık boyumla... en iyinin alonso olduğuna eminim artık. 

    o sene öyle geçiyor ve alonso dünya şampiyonu oluyor. raikkonen onu bir yere kadar zorluyor ama alonso çok iyi geçiriyor o sezonu. schumacher'in dominasyonunu bitiren adam.. havalardayım. hayatı daha çok seviyorum. o sene f1 racing dergisi bir poster vermiş; "alonso 1 numara!" diye.. tabi ki asla eve asamıyorum ama üniversiteye kadar saklıyorum. üniversiteye gittiğimde de, tuttuğum evdeki odama asıyorum o katlanmaktan eskimiş posteri... o senenin sonunda alonso'nun 2007 için başka bir takıma gideceği haberleri dönüyor. evet ilk başta arabasının renkleri için sevmiştim ama bir sorun göremiyorum. nereye giderse gitsin alonso'cu olduğuma karar veriyorum. 2006 senesinde de şampiyon oluyor. üstelik bu sefer schumacher'i yenerek.. hatta sonradan öğrendiğim kadarıyla schumacher türlü lobi faaliyetleri yapıyor, bir şeyleri yasaklatıyor. ancak pist üstünde açık şekilde yeniliyor alonso'ya... o kadar sene insanları mükemmel olduğuna kandırmış bu adamın aslında hileci olduğunu anlıyorum. daha sonraki senelerde gördüklerim de bunu teyitliyor. "emekli olacağım" acındırmasına bile girişiyor ama alonso gerçekten inanılmaz bir adam. bütün bu süreçte çok acımasız oluyor. tahrik ediyor schumacher'i.. bunu pist üstünde yapıyor. 2006'nın da şampiyonu oluyor. schumacher'den kurtuluyoruz. artık alonso en iyisi ve önümüzdeki yılları domine edecek diye düşünüyorum. işin bir başka yüzü de, bugün itibariyle 2006 gördüğüm son alonso şampiyonluğu oluyor...

    2007'de yeni takımında yanına genç bir ingiliz adam geliyor. çaylak, silik adını ne koyarsan koy. yani alonso'yu yenebilecek birisi olarak görmüyorum zaten kimse de görmüyor. esas rakibimiz ferrari diye düşünüyorum. raikkonen, ferrari'ye gitmiş. alonso ise mclaren takımında yarışacak. sezon pek iyi başlamıyor. raikkonen sorun çıkartmıyor ama o genç ingiliz hamilton epey bir sorun çıkartıyor. alonso eşit şartlarda bir süre diş geçiremiyor hamilton'a.. bu da olumsuz etkiliyor her şeyi. sonradan toparlayıp üstünlüğü ele alsa da, iş işten çoktan geçiyor. artık hamilton'un şampiyon olacağına kesin gözüyle bakıyorum. tabi izlediğim şeyin de farkındayım. alonso pist üstünde hamilton'dan daha iyi olmaya başlıyor. o zaman şüphem kalmıyor zaten, sezonun ilk yarısını bir nevi kibirliliğe, alışma sürecine bağlıyorum. alıştığı zaman gördüklerim ortada çünkü. alonso asla yenilmez bunu biliyorum çünkü... hamilton da kendi çaylaklıklarıyla şampiyonluğu raikkonen'e kaptırıyor. alonso sezonun ilk yarısı kötü olmasına rağmen, o seneyi bile hamilton ile aynı puanda bitiriyor. ingiliz takımı mclaren, ingiliz pilot hamilton'un tarafını tutunca.. alonso takımdan kaçarcasına ayrılıyor. ayrıldığı takım renault'a dönüyor. tek fark arabaları artık mavi sarı değil... turuncu beyaz gibi bir şey olmuş. o günlerde başlıyor bizim mesai işte... alonso artık galibiyet mücadelesi değil puan mücadelesi veriyor. hep insanüstü çabalar.. daha yavaş araçlarla öndekilere kafa tutmak. hepsini geçecek kadar yetmiyor nefesi ama her zaman bir kaç tanesini avlıyor. zaten formula 1'de her zaman bir güç dengesi olur. pilotların performanslarından önce, arabaların bir güç dağılımı olur. x takım en hızlı aracı yapar, y takım ondan 0.2 saniye daha yavaş bir araç yapar vs. vs. yani içine bir robot koysak her aracın oluşacak sonçlardan bahsediyorum. 

    işte alonso her zaman kendisinden daha hızlı araçları olan takımları mağlup etti. en hızlı beşinci araca sahip ise, üçüncü araçla mücadele etti. hep bireysel yetenekleriyle var oldu. sonuçlardan ziyade, izlettikleriyle aklımda kaldı. iki senelik renault macerasında bile o yavaş araçla birkaç podyum ve iki galibiyet elde etti. bu çok zor şartlarda alınmış sonuçlardı. 2010'da ferrari ile anlaştı. bu yeniden zirveye dönmek demekti ama bu sefer de vettel belası çıktı karşımıza... açık ara en en hızlı araç vettel ve red bull takımındaydı. alonso buna rağmen şampiyonluk mücadelesi verdi iki defa. hatta red bull'lardan bir tanesini de hep mağlup etti ancak aracının gücü yetmedi. istikrar, bireysel performans falan hepsi günün sonunda yetersiz geldi. 5 senelik ferrari macerasında da şampiyonluk alamadı. tabi yarış kazanıyordu. 2013 ispanya yine bugün itibariyle alonso'nun son galibiyeti... 

    daha sonra parayı seçti ve yolu tekrar mclaren takımı ile kesişti. koskoca japon dev honda'nın desteği ile... ancak beceremediler. pistte bile kalamayan bir araç ile, alonso artık puan mücadelesi bile veremiyordu. zamanla geriye doğru gitti. yine mükemmel bireysel performanslar gösteriyordu ama gözükmüyordu bile. seneler su gibi akıp giderken, 2018 sonunda emekli olacağını açıkladı. ben bunun emeklilik değil de, takım bulamamak olduğunu düşünüyorum hala o başka mesele. o sırada alonso değişik işlere merak sardı. amerika'daki geleneksel bir yarışa  katıldı, 24 saat süren dayanıklılık yarışlarına katıldı, gitti dakar rallisi diye aşırı zor bir şeyler denedi. adam günün sonunda yine yarışmak ve kazanmak üzerine kurulu bir şeyler kovaladı durdu. formula 1'i bırakmasını hala kabullenemiyordum. yarışlar umurumda bile değildi. hala aklım fikrim alonso'daydı. bütün bu seneler, o kazandıkça bana moral olmuştu, o mücadele ettikçe ben de şevklenmiştim. kötü giden zamanlarda, çok iyi bir teselliydi onunla ilgili olumlu şeyler... 

    2020'nin ortalarında bir dedikodudur yayıldı geri dönecek diye...pek ihtimal vermedim ama döndü valla. birdenbire yine dönüverdi spora. döner dönmez de kaldığı yerden o bireysel performanslarına devam etti. 2023'de nispeten hızlı bir araç buldu hoppp bir sürü podyum aldı hemen. aradan geçen seneler dile kolay yani. adam altına iyi araç gelir gelmez, tepediklerle mücadele edebildiğini kanıtladı. öyle böyle mücadeleler değil yani...bu sıralar yine orta sırala düşmüş gibi ama 2026 için umutluyum.. ben zaten her sene için umutlu oldum. hiçbir şey başaramayacağını bilsem de umutlu oldum. bu adama hep inandım. senelerdir kayda değer bir olayı yok, bir sürü insan gelip geçti ama o hala yarışıyor. bir gün yine kazanacağına inanarak yarışıyor. 2001'de başladığı kariyerinde bugün itibariyle 24'üncü yılı.. iki yıl ara verdi diyelim hadi 22'inci yılı.. 22 koca sene yarışmak bu seviyede imkansız gibi bir şey. deneyenler oldu tabi ama hepsi eli boş gittiler. hala üst seviyede kalmak insanüstü bir şeydir ve alonso bunu başarıyor. 

    bu adam çok değişik bir adam. inandığı şeylerden vazgeçmeyen, kurnaz, akıl oyunu üstadi ve muhteşem bir zekası var. 2007'de kendisine haksızlık yapılan bir olayda, milimetrik bir kafa hesabıyla, saniyelerle oynayarak bir oyun kurması vardır mesela. yani akıl sır erdirilemiyor hala daha.. bir iki saniye sapma olsa bütün planı elinde patlayacakken, bir aracın içinde baskı altında kusursuz bir şekilde işletmişti o planını. aracı sürerken düşünme işini çok işi yapıyor, her zaman doğruyu yapamıyor ama düşünüyor. birden fazla yol arıyor, hesap etmeye çalışıyor..

    onun en büyük özelliği, savaşçı ruhu. ne kadar zor durumda olursa olsun mücadeleden asla vazgeçmiyor. gridin en iyi arabasına sahip olmasa bile her yarışı sanki zafer kazanacakmış gibi sürüyor. bu da bana şunu öğretti: hayat bazen sana en iyi şartları sunmaz ama sen, şartların elverdiği en iyi versiyonunla savaşabilirsin. alonso bunu defalarca kanıtladı. 2012 sezonu bunun en büyük örneği. o yıl, açık ara en hızlı araç ferrari’de değildi ama alonso her yarışta maksimumu çıkardı, en küçük fırsatı bile değerlendirdi ve neredeyse imkansızı başarıp dünya şampiyonluğuna çok yaklaştı. bu bana hayatta pes etmemenin ne kadar önemli olduğunu gösterdi.

    bir diğer özelliği, inanılmaz teknik zekası ve strateji ustalığı. yarış içindeki kararları, lastik yönetimi, rakiplerinin hamlelerini okuma yeteneği her zaman fark yarattı. onun yarış içindeki o hesapçı ve soğukkanlı tarzı bana, hayatın sadece hızla ilgili olmadığını, bazen doğru anı beklemenin de bir strateji olduğunu öğretti. en kritik anlarda panik yapmadan doğru kararı vermek, hayatın her alanında işe yarayan bir şey. ve tabii ki, tutkulu oluşu. kaç yaşına gelirse gelsin, kaç yıl gridde kalırsa kalsın, hala yarışmaya, hala mücadele etmeye aç bir adam. 40 yaşını geçmesine rağmen gençlerle mücadele ediyor, onlara meydan okuyor ve bazen onlardan daha iyi performans gösteriyor. birçok kişi “artık bırakmalı” derken, o her seferinde sahaya geri dönüp yeteneğini kanıtladı. bu bana, tutkunun yaşla ilgisi olmadığını, bir şeyi gerçekten seviyorsan onu yapmaktan asla vazgeçmemen gerektiğini öğretti.

    formula 1’de şampiyon olmak büyük bir başarı ama bence daha büyük başarı, yıllar içinde hala zirvede kalabilmek. alonso, iki kez dünya şampiyonu olmuş olabilir ama o, pistteki varlığıyla, yeteneğiyle ve mental gücüyle her zaman bir şampiyon. onun bu yönleri bana hem hayranlık hem de ilham veriyor. bazen hayat istediğim gibi gitmediğinde, motivasyonumu kaybettiğimde, alonso’nun hikayesini ve karakterini hatırlıyorum. vazgeçmek mi? asla. tıpkı onun gibi, devam etmekten ve her fırsatı değerlendirmekten başka çarem yok. bu yüzden fernando alonso benim için sadece bir yarış pilotu değil. o, hayatta nasıl savaşmam gerektiğini bana öğreten, asla pes etmemeyi gösteren ve tutkularımdan vazgeçmemem gerektiğini hatırlatan bir idol. belki bir gün onun kadar büyük bir başarıya ulaşamam ama en azından onun gibi mücadele ederek yaşamayı öğrenebilirim. ve bence bu, zaten başlı başına bir zafer.

    alonso'yu sadece yetenekli bir pilot olduğu için değil, karakterindeki derinlik nedeniyle de seviyorum. o, sıradan bir sporcu değil, hayatın her anında ilham veren bir figür. onun hikayesini ve karakter özelliklerini düşündükçe, kendimi de sorguluyorum: ben de onun gibi olabiliyor muyum? alonso, sporun içine doğmuş bir çocuk değildi. babası bir karting arabası yapıp ona verdiğinde, diğer çocuklar gibi büyük sponsor destekleri yoktu. kendi yağıyla kavrulmak zorundaydı. en başından beri, her yarışa kazanmak için değil, öğrenmek için çıktı. karting günlerinde şampiyonluklar kazanırken bile en küçük ayrıntıları analiz eden, kaybettiğinde bile ders çıkaran bir çocuktu. işte bu mentaliteyi hayatıma uyarlıyorum: her kaybın, her başarısızlığın içinde bir ders var. o, azmin, zekânın, bağımsızlığın, risk almanın ve asla pes etmemenin bir simgesi. ben de hayatımı onun gibi yaşamaya çalışıyorum. her gün daha iyisini yapmak, şartlar ne olursa olsun mücadele etmek, düştüğümde kalkmayı bilmek… işte benim alonso’dan öğrendiğim en önemli dersler. belki bir gün onun gibi bir yarışçı olamam ama onun ruhunu taşıyabilirim. ve bence bu, hayatta kazanabileceğim en büyük yarışlardan biri.

    bu geçirdiğim son zamanlarda. yine anlamsız şekilde en büyük motive kaynağım kendisi oldu. hala daha ısrarla bu sporu bırakmaması yüzünden, ben de kendimde bir acaba buluyorum. alonso devam ediyorsa, ben de edebilirim diyorum işte ne yaparsın... küçüklüğümden beri 14 sayısına bayılırdım. bir gün, formula 1'de bütün pilotların kendi seçtiği sayıları pilot numarası yaparak yarışacağı açıklandı... alonso da gitti 14'ü seçti. meğersem onun en sevdiği sayıymış... bu da mı tesadüf yoksa bir yerlerde, ettiğim dualar kabul mu olmuştu bilemiyorum... fernando alonso'yu zibilyon tane hatasını bilmeme rağmen çok seviyorum bu arada. oturup burada hatalarını yazmayacağım, delidolu bir tip ama her ne yaptıysa kötü niyetle yapmadığını da biliyorum mesela...iyi ki ömrüm böyle bir adamım kariyerine denk geldi. 2026'da bir sürpriz olur sen şampiyon olursan, ben de hayatımı düzene sokarım kim bilir? bu adam başarılıyken benim hayatım hiç kötüye gitmedi. yine gitmeyecek biliyorum. yeter ki başarılı olsun.. buradan binlerce kez selam olsun. 

    bu da aklımdaki bir başka meseleydi işte...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

dosya : ipek

dosya : uygur kardeşler

dosya : gravity falls