dosya : francesca michielin

     hanımefendi ziyadesiyle benim gözde sanatçılarımdan biridir. aslında ortak noktalar bir yerde fazla kesişince kendisine ısınmam ve takip etmem zor olmadı. francesca italyan bir sanatçıdır. italyanva şarkıları elbette araştırmadan anlamak mümkün değil, ancak bu şahısta genelde ilk tınıda da, anladığımda da hoşuma giden şeyler olmuştu.

    italya’nın müzik sahnesinde bazı isimler yıllar içinde gelip geçerken, bazıları kalıcı bir iz bırakır. francesca michielin, bu iz bırakanlardan biri. 2011’de x factor italia’yı kazandığında henüz 16 yaşındaydı ama sesindeki o derinlik ve şarkılara kattığı duygu, yaşıtlarından çok daha olgun bir müzisyenle karşı karşıya olunduğunu göstermişti. millet de bu yüzden bayılmıştı kendisine. geçen yıllar içinde müziğini farklı yönlere taşıdı, sınırları denedi ama özünü hiç kaybetmedi. işte onu benim gözümde bu kadar özel yapan şey de bu: değişime açık ama kendinden ödün vermeyen bir sanatçı.

    ilk olarak karşıma 2016 eurovision şarkı yarışmasında çıktı. italya'da bu şarkıya katılım için çok güzel bir yarışma hatta kendi deyimleriyle bir festival düzenlenir. bu festivale ülkenin iyi sanatçıları katılır aslında ve tam bir hafta boyunca şarkılarını söylerler, finalde de en beğenilen şarkı yani seçilen şarkı o sene için eurovision şarkı yarışmasında italya'yı temsil etme hakkı kazanır. bu isteğe bağlı bir şeydir ama genelde kazanan kişiler yarışmaya giderler. francesca ise o  sene sanremo müzik festivalinde ikinci olmuştu. birinci sırada bitiren "stadio" isimli grup yarışmaya katılmayı istemeyince, bu katılım francesca tarafından yapılmıştı. gencecik bir kız olarak sahne almıştı. o günler için de kendisine bir sempatim oluşmuştu aslında. daha sonra çıkardığı şarkıları da çıtırından bir takibime almıştım. 

    2016 yılında italya’yı eurovision’da temsil ettiğinde "no degree of separation" ile sahnedeydi. şarkının orijinal hali, "nessun grado di separazione", aslında saf bir bütünlük hissi veren, hem sözleri hem melodisiyle insanı içine çeken bir parçaydı. eurovision için ingilizce bir bölüm eklenmişti ama o dokunaklı italya ruhu, şarkının her yerinde hissediliyordu. belki birinciliği kazanmadı ama sahneye çıktığında şarkıyı yaşaması, samimiyeti, onun sadece bir yarışmaya değil, müziğin kendisine inanan bir sanatçı olduğunu kanıtladı.

    benim için esas sürpriz ise, kendisinin benim de çok sevdiğim formula 1 pilotu fernando alonso hayranı olmasıydı. hatta ona şarkı yazacak kadar çok seviyordu. italyan bir genç kızın, hele ki formula 1 bugünkü kadar popüler değilken, bir alonso fanlığına koşturması çok garip gelmişti. gerçi sayın fernando da, italyanca'yı iyi bilir, kendini italya pazarına iyi satar ama francesca'nın hayranlık derecesi biraz fazlaydı. daha sonraki yıllarda bir araya geldikleri çok oldu. hatta hanımefendi, genelde estetik fotoğraflarını yüklediği instagram'a, sayın alonso ile çekildiği ikili ve çok normal bir fotoğrafı epey heyecanla yüklemişti. bir gün de, öylesine hanımefendinin instagram story'sine bakarken; "bakın arabamı bugün kim sürüyor?" dedikten sonra kamerayı direksiyona aslında fernando alonso isimli şahısa çevirdiğinde baya şoke olmuştum. baba ne işin vardı cidden italya'da o gün... o sıralar francesca'nın bir konuda pr yapması gerekiyordu mesela, sayın alonso da gerçekten şaşırtıcı bir şekilde destek olmuştu. aralarında epey bir yaş farkı var elbette bir aşk hikayesi çıkamaz, ya da çıkar gibi aslında ben çok isterdim de... tabi beyfendinin tercihleri fazla ütopik olduğu için ihtimal veremiyorum. yani francesca belki de benim kadar kafayı kırmış bir alonso fanı olabilir. 

    tabi bu rastlantı, kendisine olan normal fanlığımı bir sevgi ritüeline çeviriyor. mesela ben italyan milli marşı'nı da en çok kendisinden dinlemeyi severim. bir italya yarışı öncesinde, yarış önü seremonisinde çıkıp davullarıyla söylediği italyan marşı'nı hala daha defalarca dinliyorum. kendisi çok çok yetenekli biridir. francesca’nın en büyük olayı, şarkılarında duyguyu en saf haliyle verebilmesi bence. "occhi grandi grandi" tam da bunu gösteren bir şarkı. gözlerin her şeyi anlatabildiğini, bazen kelimelerin yetersiz kaldığını hissettiren bir parça. şarkıda “gözlerin bana her şeyi söylüyor” derken, aşkın, özlemin ve belirsizliğin arasındaki o ince çizgiyi çok iyi yansıtıyor. dinlediğinde bir an durup düşünüyorsun: karşındaki insanın gözlerinden gerçekten ne okuyorsun? belki bişiler başlıyor, belki de bir vedanın içindesin. işte francesca’nın müziği, tam da bu yüzden başarılı. çünkü seni şarkının içinde yaşatıyor. normalde benim hikayelerim gözgöze yaşanmaz ama yaşansaydı bu tadı almak isterdim elbette.

    bunun gibi derin duygulara sahip şarkılarından biri de "cheyenne". elektronik altyapısı, modern sound’u ve melankolik atmosferiyle francesca’nın farklı bir yüzünü gösteriyor. "cheyenne", bir uzaklaşma ve kaybolma hikayesi gibi. sözlerde anlatılan “ben kimim, ne yapıyorum, nereye gidiyorum?” hissi, modern dünyanın içindeki boşluğu ve kaybolmuşluğu temsil ediyor. özellikle nakaratı, bir şekilde insanın içine işliyor ve kendini tekrar tekrar dinletiyor. francesca’nın anlatımı sadece duygusal şarkılarla sınırlı değil. vulcano gibi enerjik, ritmik ve isyankolik parçaları da var. bu şarkıdaki asi ruh, francesca’nın tek bir tarza bağlı kalmadığını gösteriyor. bir gün sakin bir piyano baladı söylerken, ertesi gün elektronik altyapılı, hareketli bir şarkıyla dinleyicisini şaşırtabiliyor. kadın da bütün özellikler var bence, tabi hepsinde bir şaheser oluyor mu? orası da italyan müzik piyasasına kalsın.. ben kendisinden olabildiğince razıyım... 

    francesca michielin, hem röportajlarında hem de sosyal medyada oldukça doğal ve samimi biri. müzikle ilgili derin bir tutkusu var ve bunu sık sık dile getiriyor. özellikle şarkı yazma sürecine dair yaptığı açıklamalar, onun bir sanatçı olarak nasıl düşündüğünü anlamak için değerli. ayrıca, hayatında hep müziğin olduğunu ve bunun onun kimliğinin bir parçası olduğunu da söylüyor. küçükken piyanoyla başladığını ve müziği bir oyun gibi gördüğünü anlatıyor. yıllar içinde sahnede büyüdü ama o çocukluk heyecanını hiç kaybetmediğini de belirtiyor. bazen de çocuk oluyor ondan da takdir ederim kendisin. giyim tarzı da benim hoşuma gitmiştir hep. 

    bir de onunla ilgili çok güzel bir detay var: doğayı çok seviyor ve çevre konusunda oldukça duyarlı. hatta 2640 albümünde çevre bilinciyle ilgili temalara da yer verdi. konserlerinde ve sosyal medyada sık sık doğayla olan bağını vurguluyor. bu yönü, onun sadece bir müzisyen değil, aynı zamanda duyarlı bir insan olduğunu da gösteriyor. elinden gelse kocaman bir çöp poşeti alıp, bütün dünyadaki atıkları toplayacak kadar kafayı kırmış durumda...francesca hanım'a binlerce kez selam olsun. çok severim!

    bu da aklımdaki bir başka meseleydi işte...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

dosya : ipek

dosya : gravity falls

dosya : it crowd