dosya : ihtilalin süvarisi

     son yıllarda pek fazla kitap okumam. okursam da gerçekten bir sebebi olmalıdır. bu kitabı neden okuduğumu biliyorum. hayatım boyunca esas adamların peşinden gitmedim, evet çok saygı duyarım kahramanlara, başrollere...ancak nihayetinde ben bir ikinci adam sevdalısıyım. bir filmin  başrolünü değil de yardımcı oyuncusunu daha çok incelerim, bir şarkının solistini değil de söz yazarına daha çok dikkat ederim. bu hikayede de spot ışıklarının gösterdiği kişiyi değil onun en yakın kader arkadaşı dikkatimi çekmişti. bu bir kitap inceleme yazısı değil, ben direkt adamı anlatacağım. tabi bunu çoğunlukla kitaptan bakarak yapacağım.. 

    bu kitap nesrin turhan tarafından yazıldı, binbaşı fethi gürcan'dan bahsediyor. hani şu 22 şubat 1962 ve 20 mayıs 1963'de iki kere başarısız darbe girişiminde bulunan albay talat aydemir'in yol arkadaşı... aslında fethi gürcan'ı özel kılan detaylardan en önemlisi yolundan dönmemesiydi. birçokları o gün için, aydemir'i ne kadar destekleseler de günün sonunda hepsi fikirlerinden caymış ve onu yalnız bırakmışlardı. elbette bazı fikirleri, bazı kararları tek bir kişi alabilir. diğer insanları da bu şekilde peşinden sürükleyebilir. nihayetinde ihtilalin de bir şekilde bir ekip işi olduğu ortadadır. o günlerde bu denemeleri yaparken arkasında kim varsa, sonrasında yok oldular aydemir'in.. canları tatlı gelmişti belki de kim bilir? tek bir kişi hariç! albay fethi gürcan. 

    tarihin bazı anları vardır ki, üzerinden yıllar geçse de unutulmaz. fethi gürcan da böyle bir ismin sahibi. 1960 darbesi sonrasında türkiye'nin siyasi atmosferi karmakarışık bir hal almışken, o, farklı bir yolda yürümeye karar verenlerden biri oldu. fakat bu yol, sonunda onu idama götürecekti. "ben buraya devlete ve millete ihanet ettiğim için gelmedim. aksine, hizmet ettiğime inanıyorum." işte fethi gürcan'ın bu sözleri, onun bakış açısını özetliyor.

    1922'de dünyaya geldi, küçücük yaşlarda asker olma hayali kurdu ve sonunda kara harp okuluna girdi. atılgan ve cesur bir subay oldu. ancak 27 mayıs darbesi sonrasında yaşananlar, onu bambaşka bir yola sürükledi. türkiye'nin o döneminde ordunun içinde farklı düşünceler ve gruplaşmalar ortaya çıkmıştı. fethi gürcan ve talat aydemir, mevcut yönetimin yanlış olduğuna inanıyor, darbeyle düzeni değiştirmek istiyordu. 1962'de bir darbe girişiminde bulundular, başarısız oldular ama vazgeçmediler. 1963'te tekrar denediler, fakat sonları idam sehpası oldu.

    "benim vicdanım rahat. çünkü yaptıklarımın hepsini inandığım bir dava için yaptım." derken, aslında tüm hayatının bir özetini yapıyordu. o, yanlışı doğruya çevirmeye çalışan ama başarısız olan bir askerdi bugün fethi gürcan'ı anlamak için, onu sadece bir darbeci olarak değil, bir idealist olarak da görmek gerekiyor. o, inanılan bir şey için sonuna kadar gitmenin bedelini ödeyenlerden biriydi. tarih, onu kimileri için bir isyancı, kimileri içinse bir kahraman olarak yazdı.

    gürcan, aydemir'in bütün süreçte yanında olabilen tek kişi oldu. sadakatin, yeminin ve idealler uğruna yaşamanın örneğiydi. idam sehpasında aydemir ile birlikte can veren tek kişiydi binbaşı fethi gürcan. bazı insanların kafası çok başka çalışır, inandıkları bir konu varsa kesinlikle aksine ikna edilemezler. insan hayatının başı olduğu gibi bir de sonu vardır. herhangi birini vazgeçirmek için yapılabilecek en büyük tehdit bu hayatın sonunu getirtmek olabilir. işte gürcan bu tehditi, bu ihtimali bile duyduğunda fikirlerinden ödün vermeyen bir insandı. doğruluğu, mantığı, olumlu bir şey olması tartışılabilir. ben de zaten fikirleri harika olduğu için değil, duruşu sebebiyle çok seviyorum bu adamı. hayattan da dileğimdir, inandığım şeyler uğruna bu kadar dik durabilecek bir zihnim olsun. çünkü, düşsek de kalksak da günün sonunda çok bir şey değişmiyor benim gibi ortalama insanlar için. bari en azından aklımızın erdiğine, içimizden gelene sadık yaşayalım. böylesidir en mantıklısı diye düşünür dururum.

    kaybedilmiş bir savaşın, bedel ödeyen iki askeriydi bu adamlar. niyetleri belki kötüydü, belki de gerçekten çok seviyorlardı ülkelerini bu bilinmez. asla can almak için yanıp tutuşmadılar, en azından tarih böyle anlatıyor. kafalarında bir katliam fikri asla olmadı, bir amaç belirlediler ve bunu gerçekleştirmek için her şeyi yapabilecek durumdaydılar. işte yapamadılar aslında, her şeyi yapabilecek kadar ileri gitselerdi o günün kaybedenleri onlar olmayacaktı. 

    bu kitap anladığım kadarıyla bir anı-roman şeklinde. biraz daha içsel durumları da anlatıyor. her şeyden önce esma'yı yani, binbaşı fethi gürcan'ın eşinin durumunu okuyoruz. onun psikolojisini anlıyoruz. durdurmak istiyor ama durduramayacağının da farkında olan bir kadın karşılıyor bizi. o son gece, kendi aralarında yaptıkları konuşmayı okuyoruz. binbaşı kendinden oldukça emin, aslında birinci denemedeki o büyük şansın şimdi olmadığının farkında ama yine de emin. kafasında inanıyor çünkü, inanmadığı bir şeye kalkışamazdı nihayetinde. 

    "en son kayınbiraderiyle sarılıp vedalaşmışlardı. veda olmaya veda... hem bu kaçıncı kez, kelle koltukta. ama yarın... yarın bir başka öpecekti onları, bir başka sarılacaktı hepsine... yeniden ve ayrı ayrı..."

    tarih, idealleri uğruna her şeyi göze alan insanlarla doludur. kimi kahraman olur, kimi hain ilan edilir, kimi de tarihin tozlu sayfalarında unutulur. gürcan, ihtilal gecesi askerleriyle birlikte harekete geçerken, zihninde harbiye yıllarından kalma bir yemin çınlıyor: "vatan! sana! canım! feda!". daha önce 27 mayıs’ta yapılan darbede önemli roller üstlenen gürcan, artık iktidarın ordu içindeki tasfiyelerine bir dur demek istiyor. talat aydemir’le birlikte 20 mayıs’ta ikinci bir ihtilale kalkışıyorlar. ama bu kez işler yolunda gitmiyor. harbiyeliler harekete geçmiyor. destek bekledikleri bazı üst rütbeli subaylar çekimser kalıyor. ve sonunda darbe girişimi bastırılıyor. artık yolun sonu görünüyor. gürcan yakalanıyor, yargılanıyor ve idama mahkum ediliyor.

    bir ihtilal, bir mahkeme salonu ve bir idam sehpası... fethi gürcan, kendisini ölüme götüren kararın açıklandığı mahkemede dimdik duruyor. "asılacak olmaktan korkmuyorum. keşke başarsaydık.". ve son gece... mamak cezaevi’nde sabaha kadar bekliyor. gün doğarken infaz için götürülüyor. ama son bir isteği var: "kıblemi bana doğru çevirin.". son nefesini verirken bile inandığı ideallere sadık kalıyor. kendisinden sonra gelenlere bir vasiyet bırakır gibi...

    ihtilalin süvarisi, sadece bir askerin hikayesi değil, aynı zamanda idealler uğruna feda edilen bir hayatın, askeri disiplinin, siyasetin gölgesindeki ordu içi mücadelelerin ve bir dönemin adalet sorgulamalarının romanı. nesrin turhan, kitabında belgeler, tanıklıklar ve güçlü bir anlatımla fethi gürcan’ın hayatını ve trajedisini anlatıyor. onun idealleri, mücadelesi ve ölümü, tarihe kazınan bir hikaye olarak kalıyor. elbette bu hikayeyi kimileri hiç bilmiyor, öyle çok övünülecek bir hikaye değil çünkü. herkes başarılı hikayeleri sever. ya da bir şekilde nam salmış hikayeleri. bu hikayede insanların hoşuna gidecek şöhretten ziyade, tamamen bağlılık ve inatçı bir adamın sonu işleniyor.

    herkesin yol ayrımına geldiği, bir seçim yapmak zorunda olduğu anlar vardır. bazıları geri çekilir, bazıları vazgeçer, bazıları susar. ama bazıları, her şeyi göze alarak, geri dönmemek üzere o yola çıkar. işte fethi gürcan, böyle bir adamdı. kaybedeceğini bile bile yürüyen, ama yürüyüşünü bozmayan bir süvari...bu kitabı okuyunca, tarihin büyük isimlerinin ardındaki sadık yol arkadaşlarını, ikinci adamların da aslında ne kadar büyük olabileceğini daha iyi anlıyorsun. fethi gürcan’ın hikayesi, hep hatırlanması gereken bir duruş hikayesi.

    " asacaklar aydemir'i

    asacaklar gürcan'ı

    belki başkalarını

    pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim

    dökülüyor etlerim

    sarı yapraklar gibi " (haziran'da ölmek zor / hasan hüseyin)

    işte benim anlatacaklarım yine bu kadar. mesele ne yaptığı, ne amaçladığı, doğruluğu veya yanlışlığı olmadı. türk siyasi tarihi, askeri de içine katarsak inanılmaz bir havuz. birçok şey yaşandı, birçok insan çeşitli zamanlarda başroldeydi. insanımızdan mıdır nedir? hep bir hikaye çıktı topluma. bu hikayeler içerisinde, daha kararlı bir hikaye var mıdır bilemem ama günün sonunda bir kaybeden arıyorsak işte o hikaye bu hikayedir. elbette çoğumuza göre kaybetmiştir. işin öteki yüzünde ise, bir insan son nefesini verirken aklının ucunda serbest kaldığı anda üçüncü kez denemek varsa, o kişinin artık kazanmak veya kaybetmekle bir derdi yoktur. 

    bu da aklımdaki başka bir meseleydi işte...

    

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

dosya : ipek

dosya : gravity falls

dosya : it crowd