dosya : körfez
kocaeli'nin şirin mi şirin ilçesi... benim doğduğum, gözümü açtığım yer. körfez'i anlatmak imkansız, yani başka yerler gördükçe, buranın saçmalığını her zaman daha iyi anladım. neden var olduğu, neye hizmet ettiği tartışılır bir yer. bolca yerleşke, bolca mahalle.. insan ortalaması o kadar garip ki. kocaman bir mozaikten ibaret.. kafanı nereye çevirsen farklı bir insan gruplaşması, teşkilatlanması görüyorsun.
kocaeli'nin körfez ilçesi, adıyla müsemma bir yer. marmara denizi'nin kıyısına tutunmuş, sanayinin gölgesinde ama denizin serinliğinde nefes almaya çalışan bir ilçe. ne tam şehir ne tam kasaba. bir yanıyla kalabalık, bir yanıyla sessiz. içinde çelişkiler barındıran bir yer burası.
istanbul'dan yola çıkıldıysa ve bir şekilde yol buraya gidiyorsa, körfez'e girerken ilk dikkat çeken şey fabrikalar. yollar boyunca dizilmiş devasa sanayi tesisleri, şehrin ekonomisini ayakta tutsa da doğasına pek acımamış gibi. bir zamanlar yemyeşil olan bu topraklar, artık griye çalan bir manzaraya sahip. ama yine de burada yaşayanlar, bu griye alışmış, hatta onu benimsemiş durumda. çünkü sanayi demek ekmek demek, iş demek.
benim lokasyon en başta, istanbul istikametinde giderken derince ilçesini geçip körfez'e ulaşılan bir konumdu. yani biraz yürüyüp kendimi derince ilçesinde bulabiliyordum... ancak bu fazla yakınlık bile kar etmiyordu. resmen sokak sokak fark ediyordu. körfez ilçesinde olduğunu sokaklardan anlıyordun. sıfır özen, doyasıyla kalabalık, boya bile atılmaya tenezzül edilmemiş beton grisi duvarlı evler. sokaklarda oynayan ancak vandalist yapıda çocuklar... körfez'in adam olamayacağı fikrini çok kısa bir sürede alabiliyordum zaten. bir yerden sonra buranın gerçekten insanların mecburen yaşadığı bir yer olduğu fikriytı işliyor zihinlere.
körfez sahili olan bir yer, arka planında ise kocaman bir tepesi var. ilimtepe deniyor bu tepeye. depremden sonra bir konut inşaası mı ne olmuş, insanlar orada yaşıyorlar. adeta uzak bir yerleşke gibi. mesafeler o kadar abartılı değil aslında. uzun bir yol tırmanılıyor ve toplu konutlar karşımıza çıkıyor. eskiden orası çok ıssızdı. bir şey bulmak etmek çok zor gibi gelirdi. üstüne derin bir karanlık.... kar yağdığında bembeyaz olurdu falan. tütünçiftlik dediğimiz, bana göre körfez'in kalbi olan yerde. ilimtepe otobüsünü bekleyen zavallı insanları hatırlıyorum. elleri dolu dolu poşetlerle olurdu. herhalde bir şeylere ulaşmanın zor olacağını bildikleri için, ne lazımsa aşağıdan alırlardı. babam her hafta bir gün, ilimtepe dediğimiz yere çalışırdı. ben de habire peşinden giderdim zorla. mesela oradan bir köylüden süt alırdı. sürekli o sütü almak için beni o iğrenç tepeye çıkarttırırdı. giderken bırakırdı, dönüşünde de elimde süt bidonlarıyla geri alırdı. hayattan nefret ederdim böyle zamanlarda.
95 evler diye bir yer vardı. esentepe, çamlıtepe, yeniyalı, yavuz selim, hacıosman... genelde mahalle isimleri semt isimleri olarak düşüyordu önüme. sanki her yerin insan kalitesi farklıydı. ben en başta esentepe denilen yerde yaşıyordum. oranın insanı gerçekten daha iyi gibiydi. sonraları hacıosman diye bir yere geçtik mesela, arada uçurum vardı. esentepe de berabat bir yer ama körfez dinamikleri içerisinde nefes alabiliyorsun. tabi işin çok komiği, hacıosman'nın hemen aşağısındaki altınevler, atalar dediğimiz kısımlarda bu esentepe'den de daha kaliteli insanlar vardı. yani körfez de kendi içerisinde çeşitli bölgelere ayrılmış gibiydi. tabi her insanın kendine has özellikleri vardır, şahıs şahıs kimseyi aşağılayacak haddim yok. ben genel ortalamadan aldığım hissiyatlara göre analiz çakıyorum. bu körfez dışında yaşadığım yerler oldu ama hiç böyle hisler almadım. ufacık yere zibilyon tane insan sığmaya çalışırsa böyle oluyormuş demek ki.
altınevler dediğim yerin civarına çok güzel sıralı evler yapılmıştı. yani yapay bir cadde oluşturulmuştu. evlerin altı da full dükkan. orayı çok sevmiştim aslında ama yıllar orayı da malum körfez'e benzetti mesela. bu adamların en büyük hobisi çarpık kentleşme... sıralı evlerin altındaki dükkanları kafalarına göre evirip çevirdiler mesela.
gözümü ilk açtığımda tam ortada duruyor hissi veren evimiz. karşıya dümdüz yürüyünce ulaştığım park.. yukarı doğru yürüyerek ulaştığım okul. aşağıya doğru yürüyünce de, genelde izmit'e gitmek için otobüse binme işi, ya da babamın o gün geçtiği durak orada ise oraya yürüme işi.. o evden her yol bir yere çıkıyordu. sonra daha yukarılarda bir yere taşınmıştık. okula gitmek çok rahattı 3 dk falan sürüyordu yürüyerek.
tütünçiftlik dediğim o merkezdeki yerde işe şehrin kalbi atıyordu. dükkanlar, bankalar, koşuşturan insanlar hep oradaydı. körfez'in de işlek caddeleri vardı tabi ki ama çok kötü caddelerdi. medeniyet gelmemiş gibiydi. ufacık kaldırımlarda insalar mücadele veriyordu. ağadere caddesi diye bir yer vardı mesela, en çok o caddeyi bilirim. bir tane çiğ köfteci vardı, 2 liraya dürüm satardı. ilk çiğ köftemi orada yemiştim. yine aynı caddenin yukarılarına doğru bir tane bim vardı. o dönem tek bim idi civardaki. bu kadar üç harfli market yoktu yani. benim oyun aldığım cd'ci vardı mesela. çeşitli giyimciler, çeşitli halıcılar fala falan. hemen aşağıda bir cadde daha vardı. orası da işlekti ama ağadere gibi fakir işi değildi, daha zengin bi yer kokusu vardı o yüzden pek kimse uğramazdı. en son gittiğimde değişimi gördüm aslında. hatta körfez'de avm bile var ama bomboş. senelerdir kimse adam edemedi orayı. yine de işlek caddelerde büyük değişimler vardı.. sahil boyunca yürürken, körfez'in farklı yüzlerini görmek mümkün. bir yanda balıkçılar ağlarını temizlerken, diğer yanda yeni nesil kafelerde gençler kahvelerini yudumluyor. bu zıtlık, körfez'in doğasında var. eskiyle yeninin mücadelesi hiç bitmiyor burada.
körfez'in en büyük sorunu çevre kirliliği. sanayi ve insan yoğunluğu, doğal dengeyi zorluyor. bazı günler deniz yüzeyi petrol lekeleriyle kaplanabiliyor, bazı günler ise havadaki ağır koku nefes almayı zorlaştırıyor. bir gün, körfez'deki tüpraş rafinerisinde patlama olmuştu. etraf simsiyahtı. öyle dibimizdeyi o rafineri.. korkudan izmit'e kaçmıştık ahaha. tabi o rafineri denizi yıllarca mahvetti. belki de hala mahvediyor ama bütün şovlara rağmen körfez'de denize asla girilmeyeceğini düşünüyorum. hatta dalış kıyafetiyle falan da sağlıksız bence. petrol suyu gibi bir şeye döndü o deniz çünkü. mesela yarış pisti var körfez'in.. türkiye'deki sayılı pistlerden hem de.. hangi akılla körfez'e yapıldığını asla anlayamadım mesela. yakın zamanda üniversite kampüsü de açıldı, bu da beni güldüren bir olaydı. zaten ahlak ve vicdandan yoksun körfez esnafı, öğrenci kokusu alınca deli gibi coşmuştur haliyle...
körfez gerçekten sevilmeyi bekleyen bir yer. bu ne dışarıdan, ne de içindeki insanlarla mümkün gibi gözükmüyor. küçükken, kurak topraklara ağaç ektirmişlerdi bize ilkokulumuza komple. o ağaçlar bugün büyüdü mü acaba? yoksa arsasına ev yapılmak üzere henüz yeşermeden ezilip geçildi mi? çünkü burası bir ev fetişisti ilçe. her zaman her delikte iğrenç üç katlı binalar yapılmaya devam ediliyor. keşke daha farklı bir yerde doğsaydım. zerre sevemediğim ama dönüp dolaşıp geri dönmek zorunda kaldığım bir yer oldu. umarım dönmeme gerek kalmaz artık..
bu da aklımdaki bir başka meseleydi işte.
Yorumlar
Yorum Gönder