dosya : yarım elma

     youtube'da takılırken hafızamdaki bir detay olarak görüp; "dur bir izleyeyim" diyerek tükettiğim bir dönemin harika dizisi yarım elma... gerçekten hoş bir deneyim idi, beni güzel hissettirdi arkada dönüp durması. kısa süre içerisinde de bitirdim. 

    dizi, yıllar evvel ayrı düşen iki kız kardeş hakkında. janset'in oynadığı yonca karakteri şehirli bir aile tarafından evlat ediniliyor. günay karacaoğlu'nun oynadığı gonca karakteri ise köyde yaşayan bir kadın. bu ikisi ikiz kız kardeşler. gonca karakteri birden bire ikiz kardeşi yonca'nın izin sürmek için şehire gitmeye karar veriyor. çok düz bir kararla yapıyor bunu, bununla alakalı bir hikaye anlatmıyorlar bize. bir nenenin hastalığı var ve gonca, yonca'nın hiç bilmediği bu neneyi son kez görebilmesi ve onunla yaşaması için onu almaya gitmesiyle başlıyor dizi. bu sırada yonca karakterini tanıyoruz. janset gerçekten çok çok çok güzel bir kadınmış. yakın çekim sahnelerinde bayıldım kendisine. bu kadar berrak bir güzelliği olması gerçekten çok hoştu. makyajı da kendisine çok yakışacak şekilde yapıyordu, elbette diksiyonu ve konuşma tarzını da çok beğendim. yonca karakteri köpeği olan, her sabah koşu bandında vakit geçiren, bir erkeğe ihtiyaç duymayan bir kadın dergisi editörü. çok güzel bir işi var, ayrıca onu seven de ailesi. zaten evlatlık olduğuna dair bir şüphesi de olmuyor bu zamana kadar, ailesi onu çok güzel yetiştirmiş. her zaman bir sevgi bağı oluşmuş. hatta yüzleşme sahnesinde de; "biz sana her şeyi doğru yaptık, her konuda doğru söyledik sadece bir konu hariç.." diyerek aslında ona ne kadar özendiklerini de aktarmış oluyorlar. 

    gonca karakteri ise epey kaba. evet köyden geldiği vurgusu yapılıyor. sürekli kendine cahil yakıştırması yapıyor, söylenen kelimeleri farklı anlayarak bir şaka unsuru haline getiriyor. aslında uyanık bir kadın, ki canlandıran günay karacaoğlu mükemmel bir oyunculuk yapmış. net şekilde bir karakter oyunculuğu sergiliyor, ki bunu sürekli yapmak epey zor. birbirlerini bulduktan sonra, bir arada kalma olayları da çok çabuk işleniyor. yonca, çok çabuk inanıyor bence bu duruma. yani inanmasının asıl nedeni ailesinden gelen itiraf sonuçta ama bu kadar kolay şüpheye düşmesi alelacele olmuş. evden kovduktan kısa bir süre sonra, yağmur altında ıslandığını görüp hemen merhamete düşmesi biraz fazla televizyon işi olmuş. sonuçta kendi ağzından da duyuyoruz; "iyi niyetli olduğuna eminim, hatta kardeş de olabiliriz ama farklı dünyalarımız var" diyor gonca'ya. çok kısa bir süre sonra da hakkında çok az şey bilerek oluşturduğu bir sevgi bağıyla araları ısınıyor. 

    elbette gonca'nın köyüne dönmemesi için de bir sebep bulunuyor. neymiş bir dava varmış da adres değişikliği yapamazmış falan falan. pek düşünülmeden bir sebep bulunmuş olarak okudum bunu. yani gonca mahkeme bitene kadar -ki o mahkeme de çok komik bir olayla gelişiyor- yonca ile kalmaya zorlanıyor gibi bir durum ortaya çıkıyor. sonrası tamamen farklılıkların getirdiği durum komedisi şekli. aslında dizi epey samimi, kadın komedi oyuncularında bazen aradığımı bulamam ama burada iki başrol de muhteşem iş çıkartmışlar. yonca akıl oyunları ile espriler yaparken, gonca biraz daha şive komedisi yapıyor ama ortak noktayı buluyorlar.

    yonca'nın salak arkadaşı ayça'yı, selma ergeç'in canlandırdığını başta anlayamamıştım. o da aslında çok iyi bir performans gösteriyor. salak kız tiplemesi ama inanın abartılı bir oyunculuk değil, bunu çok dengeli yapıyor ve "hafif süzme" olarak kalıyor akılda. ondan sonra yonca'nın peşinden koşan sarp tiplemesi de aslında epey güzeldi, samimi de geldi bana üstelik art niyetlerden ziyade bunu saf bir sevgi ile yapıyordu. sarp ayrıca yonca ile aynı konseptte fakat bir erkek dergisinde çalışıyordu, hem bir duygusallığın içindeydi hem de sürekli yonca ile dergiler üzerinden bir kadın-erkek çatışması yaşıyordu. "hocam" yani koray karakteri çok hoşuma gidiyordu, zaten canlandıran kayra şenocak o dönem bile diksiyonu ile öne çıkmış. bu adamda da bu var girdiği her dizide bir diksiyon kasıyor. bir başrol olamadı belki ama o diksiyon ile her yanrolün hakkını veriyor kesinlikle. aslında yonca ve koray aşkını izlemek isterdim ama yonca'da bir erkek arkadaş edinme ciddiyeti yoktu. epey kıskançtı aslında ama bir yerlerde bir duygusal ilişki yaşayabilecek modu vermiyordu. sarp'ı başka bir kadınla görünce de kıskanmıştı, yakın arkadaşı ayça'nın koray ile buluşmasını da kıskanmıştı. ancak kanal d döneminde bu kıskançlıkların ötesinde bir icraat göremiyoruz. bir şeyleri içinde yaşıyor, dışa çok yansıtmıyor. zaten en önemli derdi gonca ile ilgilenmek oluyor bir yerden sonra. kapıcı "huşenk" karakteri müthişti. ruhi sarı zaten klas bir oyuncudur. ancak bu rolde kusursuz bir azerbaycanlı performansı gösteriyor, üniversite mezunu bir zoolog olmasına rağmen kan davası sebebiyle gizlenmeye yönelik kapıcılık yapmasını pek anlayamasam da kendine has bir komedi unsuru oluşturuyordu. gonca karakteri üstünde sürekli şiddet uyguluyordu ama bundan gocunmuyordu. zaten en başta sanırım gonca ile huşenk karakterini bir araya getireceklerdi. sanırım ruhi sarı başka bir diziyle anlaşınca apar topar bir veda ile yerine zeynel karakterini getiriyorlar. gonca tam huşenk'e karşı bir şeyler hissedecekken, zeynel'e aşık oluyordu inceden.. hızlı bir ilerlemeydi. yonca'nın sekreteri şebboy'un sürekli zayıflamak uğruna yeni şeyler denemesi de güzel bir sekans katıyordu bölümlere. 

    dizi bir konu örüntüsünden ziyade, olay olay giden bölümlere sahipti. evet bir konu işleniyordu ama bölümlerin temasını farklı olaylar kaplıyordu. klişe dediğimiz bir sürü olayı sağolsunlar bölümlere yerleştirmişler. 2002'de olsaydım belki her bölüm bir merakım olurdu ama bugün izleyince bütün komedi dizilerinde, durum komedisi yaratacak olayları aslında nasıl kullandıklarını gördüm. dizinin kötü yanları da vardı elbette ama hiç sırıtmıyordu. kanal d dönemi dediğim ilk 30 küsür bölüm gayet akıcı ve güzeldi. beni güldürdü defalarca. birbirleriyle çok uyumlu bir oyuncu kadrosu ile çalışmışlar.

    dizi daha sonra show tv'de ikinci sezon gibi bir şeye girmiş. huşenk zaten ortalarda gidiyordu, bu dönemde koray karakterini de görmüyoruz. yonca'ya bir ilişki yazılıyor, gonca da zeynel ile işi ilerletiyor falan falan. show tv dönemi o kadar güzel ve saf değil. bir şeylerin değiştiğini hissediyorsun. ama mesela erdal tosun'un canlandırdığı "medeni karpuz" karakteri işleri adeta kurtarma görevi görüyor dizi için. hani ayakta kaldıysa onun kattığı komedi ile kalıyor gibi bir durum oluyor. yine de show tv dönemi de insanların akıllarında kalmıştır. hatta benim kafamdaki dizide bu medeni karpuz hep vardı. meğersem başlarda yokmuş işte, yaşadıkça veya izledikçe öğrenmiş gibi bir durum oldu.

    ben yarım elma'dan çok keyif aldım. mesela janset'i birçok kişi; "ayrılsak da beraberiz" dizisinden hatırlar. meğersem janset bu dizi için, o diziden ayrılmış. kısa vadeli çekileceği öngörülürken yarım elma uzamış.. 

    bu dizi biraz da eski türkiye modelidir. bugün böyle bir dizi elbette çekilebilir ama aynı repliklerle değil. gonca köyden gelmesine rağmen, kurnazlığını kendi çıkarlarına kullanmamıştır. doğruyu yanlışı hep bilir, hatta yonca'yı parası pulu olduğu için değil zekası için kıskanırdı. ya da yonca karakteri, kardeşi gonca'nın şehir için fazla kaçan giyimine hiç karışmamıştı. bunu çok doğal görüp kabullenmişti. bugün böyle bir dizi olsa, köyden gelen kardeşin iki bölümde tarz değişikliğini yaptığını görürdük. bu dizide ise insanlar olduğu gibi kabul ediliyordu. tüm karakterler yonca'nın evine istedikleri gibi girebiliyor, aynı şekilde evin içinde de çok hoşgörülü davranıyorlardı. gonca'nın sürekli dövdüğü huşenk bile çok ayrı saygı görüyordu. insanların nasıl olursa olsun eşit olabileceği konusunda çok güzel bir sekanstı bence. farklılıklar sadece durumları yönetir, kimsenin statüsünü değiştirmez de diyebiliriz. yarım elma bu yönden çok hoşuma giden bir dizi oldu. 23 sene önceki janset'e bol bol selam olsun tabi..

    bu da aklımdaki bir başka meseleydi işte.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

dosya : ipek

dosya : gravity falls

dosya : it crowd