dosya : annem olmadan on sene
bugün tam 10 sene oldu. aya vurunca 120 ay... güne vurunca 3650 gün... ancak dün gibi hatırlıyorum her şeyi. şaşırdığım tek şey zamanın bu kadar hızlı geçmesi belki de. bir gün gelecek ve annesiz geçirdiğim günler, annemle olan günlerimden de fazla olmaya başlayacak. işte o zaman sanırım bir anneye sahip olmadığımı daha çok hissedeceğim. annemi çok severdim. kim sevmez ki? bugün o olsaydı her şeyin farklı olacağını da biliyorum. domino etkisinin ilk taşı gibiydi zaten onun yaşadıkları. sonrasındaysa benim aldığım kararlar ve sonuçları. insanı karar almaya, farklı şeylere yapmaya iten konular olur ya. işte benim konum da bu kayıptan beslenen bir şeydi..
ona çok ihtiyacım olan günler oldu. elbette inkar etmeyeceğim, onun kadar olmasa da desteğini hissettiğim, bana sahip çıkan insanlar oldu hayatımda. lakin anne karşılıksız sever, en azından sonsuz sever. olaylar nasıl gelişirse gelişsin, kafasındaki aklındaki kişi değişmez. işte bu sevginin değeri çok önemlidir. her ne olursa olsun elinden tutacağını bildiğin bir insanın varlığı çok önemlidir. ben çok para kaybettim, çok zaman kaybettim, çok insan kaybettim, çok mevki kaybettim.... bunları hiçbirini bana geri verecek bir insan istemezdim. sadece elimden tutan, bir yerlerde omuzuma dokunabilen ve geçeceğine dair, her şeyi düzeltebileceğime dair beni inandıran birisi olsun isterdim. bunu yapacak tek kişi de annemdi işte. yine de endişe etme anne, bir yerlerde bir şekilde ayaktayım. çok zor, kelimelere dökemeyeceğim kadar çok zor. yaşadığımı hissetmiyorum bile.. ama daha beter günlerden geldim buraya, sanki her gün bir tuğla koyuyormuş gibi.. düşmüştüm ama dizlerimi kırıyorum, doğrulmak için hazırlanıyorum anne...
zaman dediğin şey, önce usulca geçiyor gibi yapar, sonra bir bakmışsın on yıl olmuş. on yıl. nasıl geçti, ne ara bunca yılın içine düştüm, bilmiyorum. sanki bir rüyanın içindeyim de, uyandığımda her şey eski yerinde olacakmış gibi. ama olmuyor. uyanıyorum, hala sensiz. insan zamanla alışır diyorlar. insan zamanla eksilmeye, yarım kalmaya, özlemi göğsünde taşımaya alışır diyorlar. ama ben alışamadım. nasıl alışılır ki? nasıl yokluğun bir alışkanlık olur? nasıl bir insanın sesi, kokusu, dokunuşu, kelimeleri, gözleri sadece bir hatıra haline gelir? olmuyor işte. her şeyin tam olması için bir parçanın eksik olduğunu fark ettiğinde, asla tamamlanamayacağını bilerek yaşamaya devam etmek ne demek, anlıyor musun?
bazen düşünüyorum, eğer gitmeseydin, eğer hala burada olsaydın... aldığım kararlar başka olur muydu? yollarım, seçimlerim, pişmanlıklarım, kayıplarım, yanlışlarım... belki hepsi daha farklı olurdu. belki böyle savrulmazdım. belki daha cesur olurdum ya da belki korkularımı bu kadar büyütmezdim. kim bilir? belki de bunların hiçbirini düşünmezdim bile, çünkü sen burada olurdun, ve her şey kendiliğinden yoluna girerdi. şimdi ise ne yöne baksam boşluk var. sesin kulaklarımda değil, ama içimde bir yerlerde yankılanıyor. sarılmak istiyorum sana, ne varsa içimde eritsin diye. sarılsam, her şey düzelecekmiş gibi. ama ne zaman geriye dönüyor ne de ellerim sana uzanabiliyor. ve ben hep o anı düşünüyorum; gitmeden önce daha çok şey söyleyebilir miydim? daha uzun sarılabilir miydim? daha fazla sevdiğimi belli edebilir miydim? keşke'lerin altında eziliyorum.
son zamanlarda sana her zamankinden daha fazla ihtiyacım var. biraz konuşsak, biraz susup aynı sessizliği paylaşsak. biraz çocuk olsam yine, sen her şeyi yoluna koyacakmışsın gibi hissetsem. ama artık büyüdüm ve hiçbir şey yoluna girmiyor. zaman akıp gidiyor, ama içimdeki özlem hep aynı yerde duruyor. belki de bu özlem hiç geçmeyecek. belki de insan bazı eksiklikleriyle yaşamayı öğreniyor, ama tamamlanmıyor. ve belki de hayat, eksik kalmayı kabullenmekten ibaret. ama keşke... keşke bunu hiç öğrenmek zorunda kalmasaydım.
bazen rüyalarımda seni görüyorum. eski evimizdeyiz, bazen sana hiçbir şey olmamış gibi, bazen de bütün bu süreçleri atlatmış gibi. seni rüyalarımda hiç acı çekerken görmedim anne. benim aklımda zihnimde hiç acı çekmedin. gerçek hayatta çektiğin acıların hepsini gün geçtikçe daha iyi anlıyorum. bu kandırmacalar beni o an harika hissettirse de sonra uyanıyorum ve rüya olduğunu anladığımda içime tarifsiz bir boşluk çöküyor.
hani bazen herkesin ortasında bir anda gözlerin dolar da, nedenini kimse bilmez ya... ben bilirim. çünkü aniden aklıma düşüyorsun. bir anlık sessizlikte, bir kelimenin içinde, bir sokak köşesinde, bir rüzgar esintisinde seni hissediyorum. ve sonra o anın içinden çıkıp tekrar yalnızlığıma dönüyorum. bu hissi sadece sende yaşamıyorum son zamanlarda evet, ama bu hissin gerçek tanımı sen oldun benim için. bir nesne, bir söz, bir isim... aklıma gelecek binlerce şey ve seninle buluştuğumuz o anı. üstesinden gelmek her zaman çok zor oldu.
hayat devam ediyor, insanlar konuşuyor, gülüyor, planlar yapıyor. benim de devam etmem gerekiyor, öyle diyorlar. ama içimde bir düğüm var, çözülemeyen, çözülmeyen. bazen yok sayıyorum, bazen onunla yaşamayı öğrenmeye çalışıyorum. ama eksiklik dediğin şey, öğrenilen bir şey değil, kabul edilen bir şey belki de. keşke bir günlüğüne geri gelebilsen. bir saatliğine bile olsa, sadece sessizce otursak. hiçbir şey söylemesen, ama ben yine de her şeyi anlatsam. sana anlatmam gereken her şeyi anlatıp içimi döksem. "merak etme, iyiyim" desem ama aslında olmadığımı sen bilsen. gözlerime bakıp "biliyorum" desen. mezarın başında bunu çok yaptım, sürekli konuştum. o günün hikayesi neyse sana anlattım. son seferimiz çok acı oldu biliyorum, sana duysaydın çok üzüleceğin şeyler anlattım. bir sonraki sefere bunların hepsinin geçtiğini söylemek isterdim. ya da bir şekilde yanına gelebilmek.. inan bilmiyorum. o kadar yorgunum ki, çarenin ne olacağını düşünemeyecek kadar yorgun. bugün hep seni düşündüm, kocaman 10 seneyi düşündüm. keşke sen de olsaydın anne.
senin yokluğunda büyüdüm, büyümek zorunda kaldım. ama büyümek dediğin şey, yalnız başına üstesinden gelmek değilmiş. keşke bunu da öğrenmek zorunda kalmasaydım. keşke her şey başka türlü olsaydı. on yıl oldu. hala içimde aynı boşluk, hala içimde aynı özlem. zaman geçiyor ama bazı şeyler hep olduğu yerde kalıyor. ve ben her gün, her saat, her an, seni daha çok özlüyorum.
hani kalben'in şarkısındaki gibi; "yetmiş kilo derdim var. anne bana simit al. neden burada değilsin? rahat bir yerde misin?" umarım çok rahat bir yerdesindir ve bütün acıların dinmiştir. beni merak etme diyemiyorum bile sana, ama merak etsen de her şey için çok geç kalındığı ortadaydı. bu hayatın bana attığı en büyük kazık senin yokluğunla sınamasıydı zaten. ama seni hep paylaştıklarımızla hatırlayacağım. canım annem, biricik meleğim.
son olarak her sene olduğu gibi yine bu şarkı...
bu konu da zaten aklımda sürekli olan bir şeydi işte... seni çok seviyorum anne.
Yorumlar
Yorum Gönder