Kayıtlar

dosya : it crowd

     bu diziye bayılıyorum... can hoca önermişti zamanında ve çok sevmiştim. bir çırpıda da izlemiştim. özellikle sisteme yönelik tavrı ve kara mizahtaki cesurluğu tartışılmaz. bugün çekilebilir mi? o bile bir muamma yani. benim için salt komedi anlayışıma uyan bir dizi oldu. bir ingiliz sitcomu aslında bu dizi...       it crowd’u izleyen herkesin kafasında en az bir sahne dönüp durur. kimisi roy’un “have you tried turning it off and on again?” repliğine takılır, kimisi moss’un en absürt anlarda bile ciddiyetini koruyan tavrına. ama benim için olay çok başka. benim aklımda en çok kalan, bu diziyi bir efsane yapan şey douglas reynholm’un kaotik varlığı ve richmond’un gotik hüznü.      şimdi, bir dizi düşünelim. zaten komedi yapmak zor bir şeyken, hem absürt hem de zekice mizah içeren bir yapım ortaya çıkarmak daha da zor. ama ingiliz tayfa bunu başardı. ve bence it crowd, bu başarısını klasik sit-com kalıplarını yıkan karakterlerine borçl...

dosya : palyaço

     palyaçolarla ilgili hislerim yıllar içinde epey değişti. küçükken onların abartılı makyajlarından, kocaman kırmızı burunlarından ve sahte gülümsemelerinden korkardım. sanırım birçok kişi de aynı duyguyu yaşamıştır. çünkü palyaçoların varoluşu zaten biraz ürkütücü. gözlerinin altına çizilmiş o dramatik yaşlar, bazen koca bir gülümseme, bazen gözyaşı izleri, her şey çok marjinal. bir yandan eğlenceli, bir yandan hüzünlü bir hava taşıyorlar. çocuk aklımla düşündüğümde, o kadar abartılı bir neşenin ardında bir şeyler saklanıyor gibi gelirdi. belki de palyaçoların en derin sırrı budur: mutlak bir neşeye ulaşmak için, biraz hüzün taşımak gerekir.      yıllar geçti, büyüdüm, hayatın pek çok yönüyle tanıştım. ve fark ettim ki palyaçolar aslında korkulacak değil, hatta özenilecek varlıklar. hele ki palyaço olmayı seçen insanlar... mesela modern family'deki cam'in bir palyaço personası vardı: fizbo. bu karakter bana inanılmaz sempatik geldi. cam'in palyaçoluğa d...

dosya : endonezyalı kafile

      iki akşam evvel otele böyle bir grup geldi. aslında çok fazla telefon gelir böyle gruplar için, fiyat öğrenmek için ararlar tabi haliyle.. biz de ortalama bir fiyat söyler ve beklemeye geçeriz. işin doğrusu pek umut verici durumlar değildir, yani zaten sürekli çalıştığımız kişiler vardır. arayanlardan pek iş çıkmaz.. bu sefer bir istisna oldu. hiç çalışmadığımız bir tur şirketi aradı bizi, biz de "nasılsa olmaz" diyerek çok düşünmeden bir fiyat verdik. aynı günün akşamında para havale olarak gelmişti bile.. o kadar hızlı gelişti ki olaylar, adamlar belli ki kriz anına denk geldiler de bir anda akşamına kafileyi beklemeye başladık.     ilginç bir ekipti. sonradan öğrendiğime göre; adamlar endonezya'da bildiğin büyük bir turizm acentesinin üst düzey çalışanlarıymış. tabi ilk görüşte bana çok gariban gelmişlerdi, nihayetinden benden katlarca zengin insalarmış. adamlar neye uğradıklarını bile tam anlamadan bizim otelde buldular kendilerini, aslında ana amaç ya...

dosya : annem olmadan on sene

Resim
      bugün tam 10 sene oldu. aya vurunca 120 ay... güne vurunca 3650 gün... ancak dün gibi hatırlıyorum her şeyi. şaşırdığım tek şey zamanın bu kadar hızlı geçmesi belki de. bir gün gelecek ve annesiz geçirdiğim günler, annemle olan günlerimden de fazla olmaya başlayacak. işte o zaman sanırım bir anneye sahip olmadığımı daha çok hissedeceğim. annemi çok severdim. kim sevmez ki? bugün o olsaydı her şeyin farklı olacağını da biliyorum. domino etkisinin ilk taşı gibiydi zaten onun yaşadıkları. sonrasındaysa benim aldığım kararlar ve sonuçları. insanı karar almaya, farklı şeylere yapmaya iten konular olur ya. işte benim konum da bu kayıptan beslenen bir şeydi..     ona çok ihtiyacım olan günler oldu. elbette inkar etmeyeceğim, onun kadar olmasa da desteğini hissettiğim, bana sahip çıkan insanlar oldu hayatımda. lakin anne karşılıksız sever, en azından sonsuz sever. olaylar nasıl gelişirse gelişsin, kafasındaki aklındaki kişi değişmez. işte bu sevginin değeri çok ön...

dosya : kaan tangöze

      duman grubunun solisti kaan tangöze ağabey elbette ki ayrı bir parantezi hak ediyordu. kendisi ile ilginç bir ilişkim vardır. çok severim, çok saygı duyarım ama bir yandan da anlamam. kafası çok başka çalışan bir tip olduğunu düşünürüm. bu yüzden kendisiyle alakalı olanları buraya dökmek şart oldu!     lisede yakın bir arkadaşım çok fazla "duman" hayranı idi. yani sürekli bu gruptan ve şarkılarından bahsederdi. o günlere kadar varlığından haberdar olduğum ama çok fazla bilmediğim bir şeydi. o vesile ile o dönem tüm albümlerini dinleme fırsatım olmuştu. çok güzel, çok modern şarkıları olduğunu düşündüm hep. dinlettiren parçalar vardı. mesela; "her şeyi yak", "köprüaltı" , "dibine kadar" günlerce dinlediğim ve sevdiğim şarkılar olmuştu. onun dışında tüm diskografiyi aralıksız dinlediğim günler oldu. bir duman fanı olarak çıkmıştım.     bundan sonrasını da hikayeler aldı tabi ki, gezi parkı döneminde çıkardıkları şarkı olsun. solistlerinin ahu...

dosya : kahve

      bendeki kahve kültürü çok gariptir. asla uykumu açmaz mesela kahve içme işi.. yani eğer uykum var ise, gerekirse en sert kahveyi içeyim hiçbir şekilde o uyku açılmaz. tabi işin farklı yansıması olarak çok fazla kahve tüketirim. var ise, almaya fırsat var ise tabi ki. yoksa her ay ihtiyaç listemde kahve işi yoktur. bazı zamanlar çok içerim, bazı zamanlar hiç içmem. sanırım son zamanlarda çok içiyorum... burada saatler bir şey tüketmeden çok zor geçiyor.      ilk olarak türk kahvesi işini hatırlıyorum. bizim evde babam ara sıra türk kahvesi isterdi. sanki bir naneymiş gibi bunu övünerek yapardı. o da benim gibi olsa gerek, kahve içse bile sızıp kalırdı bir yerden sonra. bir zaman sonra zorla bana yaptırmaya başladı. türk kahvesi yapmak kadar sıkıcı bir iş yoktur bence. bu bakır cezvelerden olsun istiyordu illa; iki kaşık kahve, iki fincan su ve bir tane kesme şeker... ardından ocak yakılır ve kaynayana kadar karıştırılır.. eğer geç kalır isen kahve taşa...

dosya : kumbara

Resim
     malum olaylar sebebiyle kart ile olan harcamalarda bazı sıkıntılar yaşamaktayım. yani bir kredi kartını geçtim, banka kartı kullanımı bile yapamıyorum çünkü anında bloke ihtimali doğuyor. bu yüzden elime bir para geçiyorsa, ya da şayet geçme ihtimali oluyorsa bu nakit şeklinde oluyor. hani derler ya "cash is king" diye bir şeyler... öyleli bir durumu mecburen yaşıyorum. oysa ne güzeldi kredi kartından harcama yapabilmek. ah eski günler, geriye gelmesi çok zor günler.      bu nakit harcamalarda para üstü olayı oluyordu haliyle. bugünlerde bozuk paraların gerçekten kendi başlarına bir işlevi kalmamış durumda. hani belki birçok bozuk para bir araya gelse, bir bütün oluşturup bir işe yararlardı ancak tek başlarına bir hiçten farksızlar. işte bu yüzden onları bir arada tutma gereğini düşündüm. mağaramsı odamdaki çekmecemin içinde karton bir kutuda madeni bir liraları, madeni elli kuruşları biriktirmeye başladım. öyle uçuk kaçık bir birikim değildi elbette a...

dosya : jain

      sıradaki favorit sanatçım jeanne louise galice. yani sahne ismiyle; "jain" hanımefendi. şarkılarını, enerjisini, hayatını ve hikayesini çok seviyorum. yeni şarkı takip listemin içerisinde yer alan birisidir kendisi. tamamen şans eseri keşfettiğim bir şarkısından sonra yollarımız kesişmişti. şu ana kadar yaptığı her iş hoşuma gitmiştir. böyle zevkten gebertmemiştir ama kafasındaki şeyi az biraz anlayabildiğim için hoş karşılamış ve keyiflenmişimdir.      küçük yaşlardan itibaren müziğe ilgi duyduğunu okumuştum jain hanımefendisinin, ailesinin işleri dolayısıyla farklı ülkelerde yaşamış etmiş. özellikle kongo, dubai ve madagaskar gibi yerlerde geçirdiği yıllar, onun müziğinin temel taşlarını oluşturmuş. bu kültürel çeşitlilik, onun şarkılarında duyulan benzersiz ritimleri ve melodileri doğrudan etkilemiş haliyle. zaten parça tınılarında bir afrika esintileri hissediliyor. müziğe olan ilgisi, afrika ve ortadoğu’dan aldığı ilhamla birleşince, jain kendine...

dosya : körfez

      kocaeli'nin şirin mi şirin ilçesi... benim doğduğum, gözümü açtığım yer. körfez'i anlatmak imkansız, yani başka yerler gördükçe, buranın saçmalığını her zaman daha iyi anladım. neden var olduğu, neye hizmet ettiği tartışılır bir yer. bolca yerleşke, bolca mahalle.. insan ortalaması o kadar garip ki. kocaman bir mozaikten ibaret.. kafanı nereye çevirsen farklı bir insan gruplaşması, teşkilatlanması görüyorsun.       kocaeli'nin körfez ilçesi, adıyla müsemma bir yer. marmara denizi'nin kıyısına tutunmuş, sanayinin gölgesinde ama denizin serinliğinde nefes almaya çalışan bir ilçe. ne tam şehir ne tam kasaba. bir yanıyla kalabalık, bir yanıyla sessiz. içinde çelişkiler barındıran bir yer burası.     istanbul'dan yola çıkıldıysa ve bir şekilde yol buraya gidiyorsa,  körfez'e girerken ilk dikkat çeken şey fabrikalar. yollar boyunca dizilmiş devasa sanayi tesisleri, şehrin ekonomisini ayakta tutsa da doğasına pek acımamış gibi. bir zamanl...

dosya : 32.gün

     kuşkusuz benim için çok kıyak bir program. aslında programdan ziyade, bu ekibin hazırladığı belgeseller desem daha doğru olur. türk siyasi tarihine biraz hakim olmak istemem sonucu içine düştüğüm çukurdan hala daha çıkabilmiş değilim. elbette sayın birand'ın yaptığı günlük programlar da harikaydı 32.gün özelinde. kuşkusuz efsaneleşen, "alçak puşttt" söylemli programı var. mesela öcalan ile röportaj bölümü var... o günler için epey kritik bir gazetecilik örneği.. ya da bugün bile ülkede birisi ölse, veya bir gündem oluşsa tak diye arşivinden bununla alakalı bir şey çıkarılabilmesi büyük başarı. umur birand, babasının izinden gitme işini çok yanlış anlamış sanırım, pek kasmadan arşivdeki belgeselleri youtube'a yüklemekle meşgul ama mehmet ali birand gerçekten zamanında sağlam iş çıkarmış diyebilirim.     ben bu belgesel tarzının kurgusunu hala daha yapıyorum. özellikle can hoca'ya ara ara yaptığım parodiler artık baysa da, benim hoşuma gittiği sürece bir soru...

dosya : stuart little 2

      bugün de küçükken en en sevdiğim oyunu anlatasım geldi. hatta en sevdiğim müziğe sahip oyun olarak da biliniyor benim gözümde.. yakın zamanda elimde bir psp vardı.. orada ps1 oyunlarını çalıştırabildiğim için, çocukluk aşkım bu oyunu da tekrar deneyimleme fırsatım olmuştu. gerçekten iliklerime kadar beni mutlu hissettire bir şeydi. seneler geçmesine rağmen aynı tadı almıştım. tabi küçükken olduğu gibi oynaması zorlamamıştı, tak tuk diye diye neredeyse tek sefer bitirmiştim oyunu.       stuart little 2 oyunu, 2002 yılında playstation ve pc platformları için çıkmış olan, çocukluk anılarımın en en köşelerinde bir yerlerde yer edinmiş keyifli bir macera oyunudur. film uyarlamalarının oyun dünyasında her zaman başarılı olamadığını düşünen bir tipim, ancak stuart little 2, sadeliği ve eğlenceli oynanışıyla beni çıldırtmayı başarmıştı.       bu oyunda, küçük fare stuart'ı kontrol ediyoruz. stuart efendi, kocaman bir evin içinde ve on...