Kayıtlar

dosya : gbt

      aslında başlık dümdüz; "gbt" ama artık "chatgpt" dalgası çıktığı için karışmasın diye uzun halini yazdım. mesele dümdüz, polis tarafından yapılan gbt işlemi... bundan muzdarip durumdayım çünkü inanılmaz bir hale geldi iş...     aslında nazilli'de hiç denk gelmedim ama ne zaman ki, mezun olup kocaeli'ye döndüm orada başladı bu furya. her üç dışarı çıkışımın ikisinde gbt soruyorlar. bu bana kafayı yedirtecek. suçlu bir tipim mi var? hani ne gösteriyorum da, polis memurları değişiyor ama bana yapılan muamele değişmiyor..     daha bu gece, şöyle bir turlamaya çıktım. yanımdan geçen polis arabası geri geri gelerek yanımda durdu ve gbt sordu. ulan yürüyorum sadece, hani ne çekti dikkatinizi? durduk yere triplere sokuyorlar beni, her seferinde ayrı moda giriyorum; "ulan acaba bir şey mi var?" diye. kocaeli'deki sahil günlerimde zaten istinasız her gün soruyorlardı. yani tek başıma kamelyada oturmam bir suç göstergesi zaten. hatta aynı herif, haf...

dosya : yusuf gambo kuna

      bu arkadaş ile seneler evvel facebook üzerinde tanıştım. tam olarak neden tanıştığımı hatırlamıyorum ama durumu hatırlıyorum. pek kullanmayı bilmediğim için alakasız yerlere çıkıyordu kapım sürekli. yine bir gün uluslararası bir posta denk geldim. bir sürü yabancı özellikle afrikalılar yorumlar atmıştı. çat pat ingilizcem ile bir şeyler yazıyordum ama  konu hakkında pek bir fikrim yoktu. o sırada "yusuf gambo" isimli birisinin yorumuna cevap atmışım.      benim cevap attığım kişi bana cevap yazdı zannediyordum, evet "yusuf gambo" isimli birisi cevap atmış ancak farklı biri. ona da gerçek "yusuf gambo" cevap vermiş. birbirlerini gösteren spiderman görseli gibi bir durum oluşmuştu. yusuf gambo'lara bu karışıklığı söyledim. esas oğlan, bir kısaltma ile cevap verdi. sanırım f word falan da vardı cevapta. ancak diğer yusuf gambo, söylediğim şeyi ciddiye almıştı. "benim adım mustafa, seninkisi de mustafa... o zaman senin adın mustafa kemal olsun....

dosya: kutu oyunları

      bugün önemli bir sohbet esnasında aklıma kutu oyunları deneyimlerim geldi. gerçekten bayılırdım. hala bayılıyorumdur büyük ihtimalle ama çağırsalar katılacak bir enerji veya yaşamsal fonksiyonum yok. aslında hep kafamın içinde bir yerlerde, kalabalık bir arkadaş grubuyla böyle oyunlar oynamak vardı.      monopoly işi bu olayın en pöpüleridir. hiç monopoly'ye sahip olmadım. bu dijital bilmem ne verip, parayı hesapladıkları modeline çok imrenirdim televizyonda reklamını görünce. elbette çok imrenmiştim. ilk kutu oyunum bim'de görüp aldırdığım çakma bir oyundu. bir lira veya iki liraydı. çok büyük bir masraf değildi zaten. abimle beraber oynamıştık. oynardık, annemi de katmaya çalışırdık ama çok keyif almazdı. benim afacan halimin yine deli gibi heveslendiği anlardı.     sonra babam attı bu oyunu, hiç bir şeyde demeden bir gün hevesli hevesli oynarken komple yırtıp hepsini attı. nedenini de söylemedi, nedenini de sorgulatmadı. zaten gizli gizli...

dosya : aramızda müzik var

      trt hakkında söyleyebileceğim en büyük övgü kesinlikle; "trt 2" isimli kanalları. evet eskiden de vardı böyle bir kanal, sonra kapattılar ve seneler sonra yeni bir konsept ile tekrar açtılar. kanalın bütün derdi sanat gerçekten. ciddi ciddi gün boyu sanatsal programlar yayınlıyorlar. elbette araya serptikleri tasavvuf adı altındaki dini programlar niyetlerini belli etse de, gerçekten bazı yönleriyle çok farklı hissettiriyor. ısparta günlerimde, televizyonda sık sık durdururdum trt 2 kanalını.      yabancı sinema konusundaki güzel seçimler gerçekten çok güzeldi. mesela bir akşam bir yunan filmi izliyordum, başka bir akşam danimarka sinemasından bir film denk geliyordu, başka bir akşam ise bangladeş sineması... bu çeşitlilik aslında yerli sinemalara karşı bakış açımı da biraz düzeltmişti. daha evrensel şeyler seyretmeyi seven birisiyim nihayetinde, ancak bir ülkenin kendi sineması aslında o ülkeyi tanımaya dair çok şey ifade ediyormuş. bir anda normal b...

dosya : kartpostal

       kartpostallar, dijital çağın hızla ilerleyen akışında unutulmuş birer hatıra kutusu gibi. bir zamanlar ellerimizin arasından geçen, özenle seçilmiş ve arkasına duygulu notlar düşülen bu küçük kartlar, şimdi bir nostalji objesi haline geldi. yine de, kartpostalların büyüsü, onları unutturmayacak kadar derin bir yerlerde saklı. benim hatırladığım ilk kartpostal, bir kar yağışını simgeliyordu. öyle güzel bir renk paleti vardı ki, sanırım birinden anneme gelmişti. üzerinde de çok güzel şeyler yazıyordu. kartpostalın bir hediye olması fikri o zamanlar bile cezbetmişti beni.      bir kartpostal seçmek aslında bir hikâye anlatmaktır. bir manzarayı, bir şehri ya da bir duygu anını yansıtan bu kartlar, gönderenin gözünden alıcıya bir pencere açar. bu pencereden bakarken, gönderilen yerin atmosferini hissetmek ve o anın bir parçası olmak mümkündür. işte bu yüzden, bir kartpostal seçmek, hızlı bir mesaj atmaktan çok daha fazlasıdır; bir düşünce ve özen sür...

dosya : pimapencilik

      hayatımın bir döneminde bu işi yaptım. pimapen diye biliyorum aslında ama ismi; "pvc doğrama, ev penceresi yapma" gibi şeylerle de adlandırılabilir. yani inşaat halindeki binaların pencere çerçevelerini yapıyorduk. ya da işte mevcut bir evdeki pencere çerçevelerini değiştiriyorduk. bu konuda hatırladığım şeyleri paylaşmak istedim. iki yaz bu işi yaptım...     sanayi sitesinde, genelde araba tamirhanelerinin olduğu bir yerdeydi atölye. bir de satış için bir dükkan vardı ama atölyemizle bir alakası yoktu. sanayi sitelerine bir renk verecek olsaydım bu renk solgun bir sarı olurdu. ne kadar temizlik yaparsan yap asla temiz olmayacak ve dumanlar eşliğinde bir yer. sürekli bir gürültü vardı mesela. herkes bir şekilde pis kalabiliyordu. bu pis iması kötü bir anlamda değil elbette, alın terinin getirdiği bir pislik. yani orada çalışan insanlar üstlerini başlarını önemsemezlerdi. önemli olan işi yapabilmekti, ne şekilde yaptığının veya ne giyerek yaptığının bir öne...

dosya : facebook grupları

      facebook kullanım amacım tamamen gruplarda gezinmeye dönüştü. aslında bir süredir hiç kullanmıyordum ama malum facebook hesabıma girdim yakın zamanda tekrar. bir sürü grup yine duruyordu. facebook ile ilk tanışmam elbette ki, ilk popüler olduğu zamanlarda bir internet kafede olmuştu. dayımın evine bilgisayar girmesiyle, facebook olayını da öğrenmiştim. sonrasında da bir internet kafede kendi hesabımı açmıştım. ilk hatırladığım şey de, bir tane kuzenim bana mesaj atmıştı. ben de karşılık olarak duvarına yazmıştım. chat kutusu olduğunu fark edememiştim ihihih.      sonraki yıllarda ise sınıf arkadaşları, akrabalar, tanıdıklar onların duvarlarına yazdığın veya chatleştiğim yer oldu. ilk kız arkadaşım ile facebook üzerinden tanıştım. bir gece, bir postun altında yorumlaşıyorduk. sonra özele geçtik. ne olduğunu hiç anlamamıştım. hani derler ya, tanışılan ve sabaha kadar konuşulan o gece diye... işte öyle bir geceydi. ilk kız arkadaşımdı. herkeste akıllı te...

dosya : atalar sahil parkı

     insanlar zor dönemler geçirir. bazen fazla zor gelebilir. bünye kaldıramaz, mücadele edilemez. elbette kaybedildiği zannedilir bütün her şeyin.      babamın evine gitmeyi hiç istememiştim. mecbur bir şeydi, gidecek hiçbir yerim kalmamıştı çünkü. ayrıca ölmeyi de becerememiştim. zaten bu beceremeyiş bir hayata tutunma hikayesi değildi. dümdüz bir beceriksizlikti. işte insan ölmeyi de beceremeyince, kendisine ölmeyi düşündürecek kadar yapmaktan çekindiği şeyleri yapmak zorunda kalır. babamın evine gitmek böyle bir şeydi. perişan bir halde gittim. eve adımımı attığımdan itibaren beni kötü sözler karşıladı. elbette iftiralar da! onca sene, süregelen iftiralar. bir kadının kendi dünyasında uydurduğu hikayeler ve babamın da sadece borcum olduğunu bildiği için kendini haklı görmesi. oysa bana zaten hiçbir faydası yoktu. tek başıma mücadele etmeye, bu kadar borçlanmaya ve diğer şeylere zaten bu tutum mecbur etmişti beni. yalnızlık, çaresizlik. böyle durumlarda...

dosya : doğum günü

      işte o kutlu günlerden bir tanesi. yeni bir yaşa zıpladım bugün. elbette bunun hakkında yazacağım. annem beni bir 14 ocak sabahı, sabah dokuz gibi falan doğurmuş. baya tombiş bir bebekmişim. soğuk bir kış günüymüş. öyle hiç huysuzluk yapmamış, sakin bir şeymişim işte. kocaman kafam, dünyaya daha ilk geldiğim andan beri gülmeyi öğrenmiş. hep bir bilinçli, bilinçsiz gülümseme varmış yüzümde. neşeli bir bebekmişim. aileme neşe getirmiş miyim? işte bu başka bir mesele.     benim için her zaman hassas bir konuydu. zaten işin özeti de çeşitli özentiliklerden gelmeydi. küçükken normal bir günden farkı olmayan bu gün, okula başlayınca pasta kesilen günlere döndü. tabi ki kesilen pastalar asla benim olmadı. hep bazı çocukların pastalarını yedim. ufacık bir dilim, yanında da kola veya fanta. insan içinden geçiriyor yani, benimki de böyle kutlansa ben de çocuklara pasta yedirsem diye. doğum günü olan o çocuk, o gün için hep özel olurdu çünkü. bilmiyorum, ben kendi aç...

dosya : parfüm

      kozmetik işiyle uğraşan bir misafir bana dün parfüm hediye etti. öyle uçuk kaçık bir şey değil ama güzel kokuyor açıkçası. sanırım iyi davranmak ve nezaketli olmanın karşılığını aldığım bir şey oldu. bence hoş bir jestti. bu da uzun zamandır parfümsüz olduğum gerçeğini hatırlattı bana. hoş gelen bir kokuya sahip olduğumu fark edince keyifleniyorum. buradaki inanılmaz terlemeler sebebiyle bir deodorant ihtiyacı elbette hep oluyor ama parfüm işi çok başka.     ilk başlarda parfümün bir erkek tarafından sıkılabildiği fikri kafama yatmamıştı. sanki kadınlara has bir şeydi parfüm sıkmak. bir erkek için olabilecek en fazla koku tıraş kolonyasının, limon kolonyasının ve varsa bu hacıların getirdiği kokular olduğunu düşünürdüm. bu da tabi ki yetiştirilme tarzı ve evde gördüğün şeyden kaynaklanıyordu. annemin de parfüm sıkması pek hoş karşılanmazdı ama bu başka mesele tabi ki.      sonra abimle birlikte erkek parfümü olayını tanıdım. lisede bim'de 2....

dosya : trt dizileri

      umarım bunu ilk fark eden benimdir diyeceğim ama zaten bunu yapan kişiler en başında farkında, eh bir kesim de iktidar yanlısı olduğu için herhangi bir projeyi takip etmiyordur. severek izleyenler ve doğru bulanları da çıkarırsak, bu bence favori olabileceğim bir kapışma olabilir.      trt'nin diziler üzerinden topluma nasıl algı yaptığından bahsedeceğim. mesela sosyal medyada bir; "gönül dağı mizahı" konusu var. o şekilde irdeleyen insanları gördüm. benim fark ettiğim biraz daha genel ve gerçekten toplumun kökünde verilmeye çalışılan bazı mesajlar. en son bu tabii'deki "gassal" dizisini izledim. fena değildi bence. tek gecede bitirdim yani, farklı bir konu ve farklı bir meziyet var işin içinde. mizah yönünden de klasik trt kıvrılmalarını gördüm. insanları güldürmek ama bildiğimiz şekilde güldürmek. yeni bir şeylerden ziyade, bir köy kahvesinde kalabalığın gülebileceği şeylerle güldürmek.      mesela trt dizilerinde, özellikle leyla ile...